Sigara yaktım. Bir süre sessizce yürüdük. Tunç cevap vermemişti. Söylediklerimi tekrar düşündüm. İstemeden incitmiş olabilme ihtimalim üzerinde durdum. “Yoo. Hayır.

Tunç   :           Ooo yeees. Ooo Yeeeesss. Erdem:           Ahaha olum neden jüri üyesi Fuat Ergin gibi davranıyorsun. Tunç   :           Özlemişim olum

Talaaaş!! Talaaaşş!!!  Karanlık… Kulağımda tahamülü zor bir çınlama ve belirli aralıklarla göz kapaklarıma vuran yoğun ışık.  -Beyefendi lütfen. İşimizi yapmamıza

Talaş  : Efendim Erdem. Erdem            : Talaaaş!!! Bu yazıyı yazan ne Seda, ne Şelale ne de ben! Talaş  : Nasıl

Erdem, telefonu kapattıktan sonra bir süre sessizce oturduk. Erdem            : Eee ne düşünüyorsun? Talaş  : Kafam karıştı iyice. Görünüşe göre

Erdem telefonunu eline alıp kalktı. Kolundan yakaladım. -Burda konuşsana. +Talaş saçmalama ben yazmadım diyorum!! -Yaa tamam inanıyorum ama burada konuş.

Erdem telefonunu eline alıp kalktı. Kolundan yakaladım. -Burda konuşsana. +Talaş saçmalama ben yazmadım diyorum!! -Yaa tamam inanıyorum ama burada konuş.

Erdem’in sesinin birazcık buruk çıktığını fark ettim. Şelale’nin kaybını hepimiz -hâlâ- yürüklerimizde hissediyorduk. -İşin garibi bu hikâyede geçen kişilerin isimleri

“O neydi ya?” Dona kaldım. Bir kaç adım geriye doğru gittim. Çöpün yanında bulunan gazete küpürüne doğru eğilip dikkatlice baktım.

“Abuk subuk durumlar, abartılı ilişkiler, saçma sapan davranışlar.” +Hmm bu biraz sert olmamış mı ya? -Bence olmamış. +Ama yani bilemedim.

Duvar saatine baktım. Saat öğleden sonra 2’yi gösteriyordu. Okumaya fazlasıyla dalmış olduğumu fark ettim. Kalkıp dışarı çıktım. Talimat verdiğim üzere

Tık tık tık. +Gel. -Günaydın efendim. +Günaydın Hüseyin efendi. -Dün istettiğiniz rapor geldi Kaymakam Bey. Buyrun. Dosyayı masanın üzerine koyup

Demokrasi alkol gibidir. TDK’da durduğu gibi durmaz. Zaten bu yüzdendir ki yeryüzünde onun kadar eğilip bükülen, içi boşaltılan başka bir

Gulyabani ismini ilk defa annemden duydum. “Gel bakayım sana bir hikaye anlatacağım” demişti. Meraklı bir çocuk olduğumdan hemen biti verdim

Grubu en arkadan takip ediyordum. Bir yandan uzun boylu, kıvırcık saçlı esmer çocuğa yürümesinde yardımcı oluyor bir yandan Hazal’ın “nasılız”

-Bence gürültü yapmıyorlar. Diğer müşterileriniz fazla hassasiyet göstermişler. -Ben bana iletini söyledim arkadaşlar. İyi eğlenceler. Garson dönüp gitti. Arkamdaki masa

Gözümü açtım. Duvar saatine baktım. 22:20. Hızlıca kalkıp yatak odama geçtim. Dolaptan uzun zamandır giymediğim kotumu aldım. Güzel bir t-shirt

Hiç ait olmadığınız bir yerde, hiç tanımadığınız insanlarla bir arada bulundunuz mu? Cevabınız evet ise hikâyemi dinledikten sonra -hikâyemde- kendinizden

Merhabayın. Sıkı bir goygoya hazır mısınız. Çünkü şimdi uzaylılar ile ilgili spekülatif mi spekülatif bir şeyler yazacağım. Yazıma başlamadan önce

Toprakla randevun var! Gitmemek olmaz. (laf dinlemez toprak) Söz verdin bir kere! Tutmamak olmaz. (hem de ne söz. En afillisinden.)

Aslında her şey güzel başlar. (zaten başlangıçta her şey güzeldir) Alışmaktan mı kaynaklı, sıkılmaktan mı bilinmez (bu insandan insana farklılık

Sonunda Gecenin Çeşit çeşit dostluklar, Çeşit çeşit aşklar… (o kadar çeşitlidir ki bunlar saymakla bitmez) İyi günde, kötü günde… Hastalıkta,

Hiç unutmuyorum. İçimde derya deniz bir coşkuyla uyandım o gün. Okula gidip karne alacaktım. Hem de serbest kıyafetlerle. Koştura koştura

Salgın Kale feyz alsın. Şehre bulaşsın salgın. (Kötü olmak, nötr olmaktan bin kat iyidir) Kovabilsem kafadan tüm kaygılarımı, Belki ışık