Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elçin Durmaz

Dokuz Köyün Hikâyesi

İnsan ömrü çok mu uzun sizce? Sağlıklı ve sıralı bir hayat süren herkes için aslında doğmak, büyümek, okumak, evlenmek, çocuk sahibi olmak, onu büyütmek, okutmak, evlendirmek ve torun sahibi olup eleğini duvara asmak için yeterli. Peki bu hayatı yaşayan her kişi ohh ben oldum diyebilir mi? Bize verilen anne, evlat, abla, kardeş, arkadaş, dost sıfatlarını düşününce biz sadece bunlar mıyız peki? Ben kimim, niye varım, ne istiyorum, nasıl bir hayat yaşamak istiyorum diyor muyuz hiç?  Ben çok insan biliyorum bu hayat sırasını bu şekilde yaşayıp sevgisiz olan. Kendini sevmekten başka hiçbir sevgiyi bilmeyen. Hayatta sevgiden hiçbir canlıya zarar gelmemiştir. Aksini iddia etmeyin gelmez çünkü bize zararı veren sevgi değil beklentilerdir. Sevdiğimiz kişilerden sadece onu sevdiğimizin bedelini beklemek. Biz niye bu kadar kendimizi seviyoruz ki neden her sevgimizin karşılığı beklenti… Doğru dediğin yanlış dediğin kime ve neye göre. Birbirimizin yanlışlarına doğrularına saygı duymadığımız sürece daha çok yıkar bizi beklentiler. Biz küçükken öğreniyoruz doğrumuzun doğru olmadığını. Sarı elbisenin altına kırmızı çorap giyiyoruz ve bunun çevremiz için komik olduğunu öğrenip çıkartmak zorunda kalıyoruz. Ya da çocuk olarak verilen selamı karşılamamanın annelerimizin gözlerinin yuvalarından çıkınca ayıp olduğunu öğreniyoruz. E böyle büyüyen bizler o hüzünlü kokuyu kendi çocuklarımıza buram buram kokutacağız ne acı bir miras. İşte o duvara asılan elekten sonra hep bir şey eksik kalacak insan gönlünde. O da başkası için yaşanan, başkası ne der diye solunan nefeslerin ciğerdeki katranı olacak. Karşındaki insanın bencilliğinin senin omuzuna yüklediği tonlarca yükün omurgandaki sızısı olacak sana kalan oysa biz “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar “ atasözü ile büyümüş kuşağın evlatlarıyız. Ne kadar doğrularımızı söyleyip savunabiliriz ki. Saçım nasıl olmuş diyene olmamış diyemiyoruz. Ya da ömür boyu görmesem aklıma gelmeyecek insanlara seni istemiyorum diyemeyip her gün görmek zorunda kalıyoruz. Bize dayatılan ayıp ve hayırsız etiketleri karşısında o dokuz köyden kovulmamak için sadece bir kere yaşama şansımız olan ömrü başkaları için yaşamak ne dramatik. Kendi köyümüzü kendimiz yaratsak çok mu geç? İnsan değişimi önce kendinden olmalı ki karşıdaki kimse senden bir şey beklemesin. Sen istersen olsun bu hayat. Sen nasıl istiyorsan öyle dönsün dünya çok mu? Sen karşındaki insanlarda gördüğün kusurun önce kendinde olduğunu bildiğin sürece değişim başlar. Hayatımızdaki benciller, sevgisizler, kendini mükemmel bilip haddini bilmeyenler değişmez. Değiştiremezsin. Ama kendini değiştirirsen karşındakinin bencilliği ateş halkası içinde kalıp kendini sokan akrepten öteye gidemez. Bu rüya âleminden uyanana kadar herkes kendi kaderini yaşayacak. Kimse kimsenin hayatını tercih ediş şeklinden sorumlu olmayacak. Ve gün gelip o elek duvara asıldığında omzundaki yük yerini ehil bir gönüle bırakır belki yeter ki sen o eleği sen olduğun için as duvara gerisi hikâye Bizim Yunus’un bir sözüyle tefekküre dalalım mı ey insan “ Maharet güzeli görebilmektir. Sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan âlem herkes bilsin ki, en büyük ibadet sevebilmektir.

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech