Günün 24 saati sürekli haber yayını yapan kanallar, dünyamızın normali oldu çıktı. Bir haber her açıdan ele alınarak bütün ayrıntılar durmaksızın üstümüze boca ediliyor, birkaç hafta sonra modası geçiveren o konu bir tarafa atılıyor ve yerine yenisi geliyor. Hiç bitmeyen bir döngü bu. Öte yandan, Gazze daima her şeyin odak noktası.
BBC, saldırıların başladığı günden itibaren iyi bir sınav veremedi, sürekli bocaladı, hâlâ da bocalıyor, sevgili arkadaşı İsrail’in böyle korkunç şeyler yapmasını kafası bir türlü almıyor. Dış haberler dairesinin baş muhabiri ve çok iyi bir gazeteci olan Jeremy Bowen aşikâr olanı söyleyip yapılanın soykırım olduğunu dile getirdiğinde televizyon ekranından alınıp radyoya sürgün edildi.
Uluslararası CNN, inişli çıkışlı bir grafik çiziyor, kâh sürüp giden kıyımı kabul edip kayıt altına alıyor, kâh hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyor.
Ortadoğu’da diğer bütün kanallar arasında başarısıyla öne çıkansa TRT World ve bölgedeki üç müthiş muhabiri.
İşgal altındaki Doğu Kudüs’ten bildiren Muhammed El-Kassim
Dikkatimizi ilk çeken oydu. İran İsrail’e doğru dronlarını uçuruyordu ama hiçbirinin isabet kaydetmeyeceği ortadaydı. Muhammed elinde mikrofon kameranın karşısında bir sağa bir sola gidiyor, gökyüzünde dron arıyordu.
Bildirdiği haberler geniş kapsamlı, her şeyi farklı açılardan anlamanızı sağlıyor, ayrıca onu dinlerken bir sürü şey öğreniyorsunuz. Büyük bir yiğitlikle İsrail’in göbeğinde haber yapıyor, hiçbir zaman gözü yılmıyor. En hoş taraflarından biri de her zaman iki dirhem bir çekirdek giyinmesi. Her yeni haber için tiril tiril ütülü yepyeni bir gömlekle geçiyor kameranın karşısına.
Ashraf (Eşref) Shannon, Gazze
Shannon her sabah dehşeti oturma odamıza getiriyor âdeta. Her gün aynı hastanenin önünde durarak olan biten her şeyi bütün çıplaklığıyla olduğu gibi sayıp döküyor, masum Filistinlilerin İsrail tarafından nasıl katledildiğini korkusuzca anlatıyor. Bütün bunların şahidi olur ve İsrail’in söylediği yalanları ortaya dökerken, canını hiçe sayıyor.
Priyanka Navani, Lübnan
Priyanka’yla yeni tanıştık sayılır çünkü kendisi yaşadığı Beyrut’tan haberleri aktarmaya İsrail’in Lübnan’a saldırılarıyla birlikte başladı. Haberciliği bana geçip gitmiş, sona ermiş bir çağın gazetecilerini hatırlatıyor, savaş muhabirlerinin cepheye mümkün olduğunca sokulduğu zamanları. Vietnam’dan sonra öyle muhabirlik de kalmadı. Gazeteciler belli kurallara uymak zorunda bırakıldı.
Priyanka Navani kural tanımıyor diyebilirim. İsrail uçaklarının hiç sebepsiz yerle bir ettiği bir köyün yıkıntılarının arasında yürüyor. Geride kalanlarla konuşuyor, haber seyrederken kendinizi onun yanında hissediyorsunuz. İsrail’e yönelik öfkesi gün geçtikçe iyice elle tutulur hale geliyor, acısı ve matemi de öyle. Daha birkaç gün önce üç meslektaşını o bölgede İsrail saldırısına kurban verdi ama Navani korkusuzca, olanca profesyonelliğiyle yoluna devam ediyor.
Keşke imkânım olsa da bu üç gazeteciye de bizzat teşekkür edebilsem. Güvenlikleri için dua eder, fazlasıyla hak ettikleri gazetecilik ödüllerinin başlarından aşağı yağmasını beklerken, isimlerini bir kez daha minnetle tekrarlamak istiyorum:
Muhammed El-Kassim, Kudüs
Eşref Shannon, Han Yunus, Gazze
Priyanka Navani, Lübnan
Teşekkürler.