Merhabayın. Sıkı bir goygoya hazır mısınız. Çünkü şimdi uzaylılar ile ilgili spekülatif mi spekülatif bir şeyler yazacağım. Yazıma başlamadan önce altını çizerek şunu söylemek istiyorum. Uzaklarda Aramayın Çünkü Biz Uzaylıyız!
Biz insanlar; mavi gezegenin düşünen tek canlısıyız. Alet kullanabiliyoruz, geçmiş ile ilgili notlarımız ve gelecek ile ilgili öngörülerimiz var. Zaman denen kavram ile ilgiliyiz. Soyut düşünme gücümüz gelişmiş. Hatta ve hatta doğa olaylarını tetikleyebilecek bilgiye ve beceriye kısmen sahibiz. Tabi ki tek başına bu şekliyle uzaylıyız demek doğru olmaz. Biz bizim için uzaylı değiliz zaten. Bizim uzaylı gibi karşılanacağımız yer buralar değil. Neresi mi?
GÜNEY AMERİKA
Güney Amerika ormanlarında, medeniyete hiç dokunmadan yaşamış kabilelere, dünyanın mevcut teknolojisini tanıtsanız muhtemelen “oha” falan derler. Hatta bu ziyaret onları öylesine etkiler ki bir süre sonra, sağa sola, gördükleri garip nesneleri çizeler. (cep telefonu, diz üstü bilgisayar gibi…) Bu adamlar için biz uzaylıyızdır. Garip olanızdır. Buralı olmayanızdır.
Şimdi tekrar başa dönelim.
Dünya soğusun. Yer küre kocaman bir okyanus olarak uzunca bir süre öyle kalsın. Bu yeni dünya yoğun meteor yağmuruna tutulsun. Çok fazla ışık yılı uzaklardan gelen bu garip uzay parçaları dünyaya mikro organizmaları ve farklı bileşenleri taşısın. Su da hayat başlasın. Belki sonra birazcık volkanik patlamalar. Çıkan küller ve dumanlar yer kürenin etrafını sarsın. Güneş ışınları uzunca bir süre içeriye giremesin. Dünya soğusun. Bu arada patlayan volkanların etkisi ile karalarımız oluşmaya başlasın. Buz devirlerini falan atlatalım. Güneş gezegenimize tekrar değmeye başlasın. O patlayan volkanların etkisi ile karalar oluşmuş olsun. Aşırı oksijenin etkisi ile kocaman ağaçlar sarmaya başlasın gezegeni. Meteorların suya taşıdığı organizmalar kıyılara yanaşsın ve kıyıya ayak bassın.
Sonra yine milyonlarca yıl geçsin. Büyük büyük hayvanlar gelsin geçsin dünyadan. Dinazorlar çıksın ortaya. Uzun süre hüküm sürsünler dünyaya. Şimdi birazcık hızlanalım.
Hafiften günümüz maymunlarına benzeyen primatlara gelelim. Bu primatlar bir şekilde diğerlerinden ayrılsın! Ayrılsın ama nasıl ayrılsın?
Gerçek bir ayrılış için iki şart olmalı.
1-Ayrılacak olanın kendine has farklılıkları.
2-Ayrılacak olana dışarıdan yapılacak müdahaleler.
1- Ayrılacak olanın kendine has farklılıkları.
Primatlar atalarından çok ilginç davranışlar miras almışlar. Mesela primat ataları oldukça ürkek canlılarmış. Eee ortalık dinazor dolu, tam kır gezisine çıkmışken hooop t-rex e yem olabilirsiniz. Haliyle bu primat dostlar birazcık kafayı kullanmaya başlıyorlar. (korku işlerine yarıyor aslında)
Bu tür çok fazla yıl geçerken iyiden iyiye kendini geliştiriyor ve diğer canlı türlerine oranla oldukça göze batacak bir farklılığa erişiyor.(Mesela bugünün maymunlarını düşünün bir çok hayvana kıyasla oldukça zekidir. Zeka konusunda ki farkı hemen göze batar)
2-Ayrılacak olana dışarıdan yapılacak müdahaleler
Bu kısım oldukça önemli. Bir teoriye göre; “bu insan atası dediğimiz şey birazcık daha zeki olabilir ama; iki ayağının üzerinde yürümek, dil geliştirmek, ateşi bulmak, teknolojik gelişmelere sahip olmak falan bunların hepsinin denk gelmesi çok zor bir ihtimal! Burada dışarıdan bir etki söz konusu olmalı)”
Peki bu dışardan etki nasıl olmuş olabilir?
Aynı teorik yaklaşıma göre. Atalarımız iyiden iyiye farklılıklarını gösterebildiği zamanlarda dünya dışı bazı akıllı formlar dünyaya gelmişler. Atalarımız ile iletişime geçmişler. Belki de bu akıllı formlar atalarımızın genlerine ufak tefek müdahalelerde bile bulunmuşlardır. Sonuç mu?
Ateş bulmak, dil geliştirmek, teknolojik gelişmeler.