Aslında her şey güzel başlar.
(zaten başlangıçta her şey güzeldir)
Alışmaktan mı kaynaklı, sıkılmaktan mı bilinmez
(bu insandan insana farklılık gösteriyor olsa gerek)
Sonra sonra o güzellikler sıradanlaşır.
(güzelliklerin kaderinde sıradanlaşmak olsa gerek)
O güzel bahçe bir an, zindan gibi gelir insana.
(belki de zindanı bir ara bahçe sanmaktır bütün hata)
O sıkışmışlıktan çıkmak ister insan.
(doğal olarak ister. yoksa içten içe tükenir her gün)
Bazen bir şeyler olur “haksızlık ediyorum” der.
(haklılık payı vardır bu sözün)
Sonra başa döner.
Kurtulamaz o “böyle gitmiyor” hissinden.
(kısacası hep aynı noktaya döner)
Güzel başlayan o “her şey”
Kötüye doğru son sürat.
Freni patlamış bir kamyon gibi.
Bayır aşağıya.
Olanca hızıyla.
(ışık hızı falan çok sıradan kalır böyle zamanlarda)
Ellerinin arasından kayar gider.
(tam o anlarda “keşkeler” değerli bir taş gibi parlar)
Kafalar
Kalınca bir sopa olsa elimde.
Şöyle vurduğun zaman ses getiren,
iz bırakan cinsten.
(bu tip sopalara haydar falan dendiğini biliyorum)
Maymunlar deliklerden kafasını ara ara çıkarsa.
Ben elimde sopayla, beklesem dikkatlice.
Sonra çıkanın kafasına.
OKKALI bir sopa.
Havayı yarsın sopanın gücü.
Islık gibi bir ses çıksın.
Şimşek çakması gibi çaksın kafalara.
(çaksın ki dersini alsın maymun)
Yoksa!
O kafalar sürekli çıkacak.