“…Bazen bir şeyler olmuyordur. Bu olmayan şeyler -her neyse onlar- olmamaya bir kere başlamış ise eğer zorlamanın pek bir manası yoktur. Eğer ki bu durumu; geri adım atmak, kaçmak ya da korkmakla açıklamaya çalışırsanız kendinize büyük haksızlık etmiş olursunuz. Bazen olmuyorsa olmuyordur diyebilmek -can yakıcı da olsa- kendiniz için en doğru olandır.”
Kafamı kaldırıp saate baktım. “Uu uuff geç olmuş!”
Elbise dolabıma doğru fırladım. Bir kot, tişört ve deri ceket çekip hemen giyindim. Çıkmadan önce kapı girişinde bulunan boy aynasından kendime baktım. Bitkin gözüküyordum. Bu senaryo zımbırtısı gecemi gündüzüme karıştırmıştı. Birazcık gülümsemeye çalışıp bir kere daha baktım kendime. “Uvv” dedim kendi kendime. “Façam yanıyor resmen”
Dur dur dur… Hay allah. Lanet taksiciler dursanıza.
Dur dur dur… Hah işte bu!
Talaş : Teşekkür ederim. Taksim’e.
Taksici : Öncelikle taksime hoş geldiniz. Yolculuk esnasında dinlemek istediğiniz şarkıları şu gördüğünüz dokunmatik panel aracılığı ile Spotify üzerinden açabilirsiniz.
Talaş : Şey. Acelem var biraz. Giderken anlatsanız bunları.
Taksici : Pek tabii efendim nasıl isterseniz.
Talaş İçses : Uber’e mi özenmeye başlamış bunlar nedir!
Çantamı açıp dosyaları çıkardım. Sinopsis’e baktım tekrar. Birazcık okudum. En sonunda dayanamayıp -karnım kasılıyormuş gibi- öne doğru eğilim kağıtları kafama doğru çarptım. İstemsizce “offf offf” dedim.
Taksici : Ablam iyi misin. Çekiyim mi hastaneye?
Talaş : Yok yok! İyiyim psikolojik bir mesele bu.
Taksici : Ee ona da bakmıyolar mı hastanede?
Talaş : Yok. Immm. Yani yok değil. Evet bakıyorlar tabii ama şuan ki öyle bir şey değil. Anlık bir bunalım diyelim karnım falan ağrımıyor yani. Psikolojim için konuşmam gerekirse pek emin olmamakla beraber fena değil diyebiliriz. Teşekkür ederim ilginiz için.
Taksici : Ne demek ablacım. Sonuçta yani şurda biz bizeyiz. Allah korusun teknik bir arıza sebebiyle kapı pencere birden kilitlense saatlerce mahsur kalabiliriz. Öyle bir anda senin benden, benim senden başka kimsem olmaz. Haa bir de yaradan. Aslında insan -kime denk gelirse gelsin- bir daha ayrılmayacakmış gibi düşünmeli ya da göreceği son insan oymuş gibi düşünmeli. Sonuçta garantisi yok yani anlatabiliyor muyum? Ne belli birazdan kamyonun altında kalmayacağımız. Mesela yani. Yaşamın kıymetini bilmek lazım.
Ağlıyordum. Sevinçten mi üzüntüden mi bilmem ama ağlıyordum. Küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyordum. Kafamı taksinin camına yaslamış, avuç içimi çeneme dayamış. Göz bebekleriyle yükseklere bakıp ağlamamak için dudaklarını sıkmaya çalışan küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyordum.
Taksici : İyi misin abla? Seni üzmedim inşallah.
Talaş : İyiyim iyiyim. Yok yok üzmedin hatta iyi bile geldi. Bazen olur ya böyle insan birden tutamaz kendini akar gider gözyaşları.
Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Göz yaşlarım görüntü netliğimi bozdu. Taksinin durduğunu hissettim. Kapım açıldı.
Taksici : Ablacım iç şu suyu. Bi yüzünü falan yıka ha?
Vücudumun yarısını taksinin dışına doğru çıkarıp yüzüme su vurdum. Etrafa bakındım. Neredeyse gelmiştik. İndim taksiden. “Teşekkür ederim” dedim. “Ben burdan sonrasını yürümek istiyorum. Biraz açılırım hem”
Taksici : Tabii ablam nasıl istersen.
Bir iki adım attım. “Ablacım” diye seslendi arkamdan.
Taksici : Kartvizitimi takdim edeyim şöyle. Durağın numarası da yazıyor kendi numaram da. Sizi aldığım yere yakın zaten bizim durak. Bir alo çekin hemen ordayım.
Talaş : Teşekkür ederim. İyi günler.