Evimize televizyonun girdiği 1972 yılından beri izliyordum bu görüntüleri. Yani Kurban Bayramı’nda kaçan kurban görüntüleri. Koçu, boğası, devesi…
Her ‘cins’ kurban gördüm, işittim, hissettim. Yıllarca kaçtı kurbanlar. Siyah beyaz televizyon zamanında da kaçtılar, renkli televizyon zamanında da…
Kurbanını kaçırmayanlar, görüntülere bakıp keh keh keh! diye güldüler. Kurbanla işi olmayanlar da görüntülere bakıp, keh keh keh! diye güldüler. Ailecek güldük, aaa salaklara bakın, kurbanları kaçırmışlar dendi. Boğa kaçtı, vatandaş kovaladı. Kovalarken, refüjü geçemedi, yuvarlanıp düştü.
Mesela bizde düşenin dostu olmaz. Aynen o şekilde düşeni görünce, başladık gene keh keh keh! diye gülmeye… Yani ailecek. Hep beraber gülüyoruz. Siyah Beyaz dönemin eğlencelerindendi bu kaçma kovalama sahneleri. Renklisi aynısının tıpkısı.
Bitmedi arkadaş. Yıllardır aynı sahneler tekrarlanıyor. Kurbanlar kaçmaya, kasaplar kovalamaya devam ediyor. Usturuplu bir şekilde çözemedik bu vecibeyi. Her sene, her sene…
İsyan etti tabi birileri, vatandaş zor durumda kalıyordu çünkü. Timler kuruldu. Kurban timleri. Kurban timlerinin işi, kurbanlara kurban olan insanlara yardım etmek. Misal, boğa refüjü aştı, üstüne üstüne geliyor vatandaşın… Bizim televizyonda seyrettiğimiz şekilde… Ama şimdi artık Kurban Timleri görevde. Boğa zarar veremeden pat! diye vuruyorlar kurbanı…
Kurban da kurbanlığını bilmeli canım. Hangi iktidarda bi kere… Milletin iktidarında. Hiç yani… Yok öyle vatandaşa saldırmak falan. Belediyelerimizin Tüf tüf ekipleri de hizmete hazır. Bir kere tüflesinler bakalım, boğa neye dönüyor? Kuzuya resmen kuzuya… Boğayla kuzu olmadı ama… Süt dökmüş kedi olsa… Yok o da olmaz… İğneyle uyuşturulmuş boğaya ne denirdi yahu? Neyse…
Şimdi, ‘Tüf tüf de nedir?’, diyecekler olabilir. Vallahi ben de bilmiyordum, haberde görünce araştırdım. Meğerse epeyce eskiye dayanıyormuş tüf tüf. Yazık yazık anlamında değil tabi, tüf tüf… İşe yarayan bir alet…
Bir boruyla atılan iğne-ok tüf tüf. Afrikalı yerliler, zehir ya da bayıltıcı bir sıvıya bulanmış küçük bir oku, dar bir boruya koyup üfleyerek atıyorlar ya hani. Bin yıldır hem de… İşte o.
Bayram yaklaşırken işte her belediye, kendine göre bir boğayla mücadele timi oluşturuyor. Bunlar da haliyle haber oluyor. İnceliyoruz. İstanbul’dan Bursa’ya, oradan Ankara, Urfa, Erzincan’a… Tüf tüflü, boy boy tüfekli kerli ferli, üniformalı, önlü arkalı, analı kızlı… (son ikisi olmadı biliyorum, kafiye derdine düştüğümden olsa gerek. Silmeyim, iyi durdu be!)
Benim oyum 10 tam puan olarak, Erzincan Kurban timine… Bi kere, çim sahada çalışıyorlar. Adeta bir futbol takımı gibiler, açma germe hareketlerinden sonra hoplama, zıplama ve sıçrama egzersizleri. Engel atlama, nişan alma ve atış pozisyonu antrenmanları… Atv (tv kanalı değil, dört tekerli motosiklet) ile kement atma sırasında antrenörün ‘canlı canlı’ nidaları işin ciddiyetini ortaya koyuyor derken…
Bir tatbikat nasıl olur bize gösteriyorlar. Ormanlık bir alanda boğalar, inekler artık ne varsa salınmış, toz toprak içinde bir kovalamaca… Bu ekibin hazırlığı diğerlerine hiç benzemiyor. İşe çok ciddi asılıyorlar. Gerçi memeleri iyice sarkmış bir ineğe kement atmaya çalıştılar filmde ama… Artık o kadar olacak.
Boğayla tehlikeli olabilirdi. Anlıyorum.
İlgili açıklıyor ekibi… (Kendisinden alıntı yapıyorum.) Süvari olacak at üzerinde, kemendi olacak, at ve atv olacak… Tepede de bir drone olacak…
Filmin son karesinde ağır çekim üçü birden geliyor ya üstümüze üstümüze…
Tüylerim ‘timdiken’ olmuş. Motorize ve elektronize ekipler…
Bu kurbanda Erzincan’da kaçmaya teşebbüs eden boğalar ayvayı yemiştir! Şimdiden söyleyeyim. Ben bu kadar disiplinli ve bu kadar mükemmel bir hazırlık görmedim.
Darısı diğer belediyelerin başına diyorum. Yani boğası kaçma potansiyeli olan belediyelerin… Bizim buralarda boğaya girmezler pek.