İzafiyet
Stephen Hawking, Oxford Üniversitesi’ni birincilikle bitirip Cambridge Üniversitesi’nde kozmoloji (Evren Bilimi) doktorası yaptı. Motor Nöron Hastalığını (ALS) yenip hayatta kaldı, saygın bir bilim insanı oldu. 14 Mart günü 76 yaşında öldü. Neredeyse ömrü boyunca, tekerlekli sandalyeye bağlı kaldı. Göz hareketlerini sese çeviren özel cihaz yardımıyla iletişim kurabiliyor, bu sayede kitap yazabiliyordu. Einstein’ın İzafiyet Teorisiyle çelişen Kara Delik paradoksunu 40 yıl sonra çözmüştü.
“Hawking’e göre Kara delikler resmedildikleri gibi kara değillerdir. Onlar her şeyi içerisine alıp yok eden ve sonsuzluğa buluşturan birer öğütücü değillerdir. Fakat bu açıklama Einstein’ın izafiyet teorisine ters düşüyor. Çünkü Einstein’ın teorisine göre kara deliğe giren madde yıkıma uğrar ve kaybolur. Her ne var ki, Einstein’ın teorisine karşı gelen bir olgu daha var ‘kuantum teorisi.’ Kuantum’a göre evrendeki bir bilgi asla yok olamaz. Stephen Hawking’e göre bilgi, kara delikten geçmiyor, süper çeviri dediğimiz aşamada ‘olay ufku’ denilen yerde saklanıyor, kaybolmuyor.” (CNN International)
1996’da şöyle demişti: “Einstein, ‘Tanrı zar atmaz’ derken hatalıydı. Kara deliklerin varlığı, Tanrı’nın yalnızca zar atmakla kalmadığını, bu zarları göremeyeceğimiz yerlere atarak bizi şaşırttığını da gösteriyor”
Denebilir ki, koca koca adamlar bunları niye araştırıyor, tartışıyor? Kirletmeye devam ettikçe yok olmaya mahkum dünyamız yerine koyabileceğimiz dünyaları keşfetmek için… Siz Trump’ın “Eğer rakibim (başkanlık seçimini) kazansaydı Mars’a gidemezdiniz. Hatta bunu hayal bile edemezdiniz.” dediğine bakmayın…
Zafiyet
Tarih ve siyaset bilimci Prof. Dr. Hamit Bozarslan, geçen hafta İrfan Aktan’la yaptığı söyleşide, “hemen her gün tarihi olaylar yaşayan bir toplumun kolektif bir bellek kurması, dolayısıyla toplum olarak kalması mümkün değil.” diyor.
Bozarslan Hoca, Hannah Arendt’in tespitinin toplumumuza tam oturduğunu ifade etmiş bir bakıma… Arendt, “eğer her gün çok büyük bir olay oluyorsa ve bu olay dünkü olayı unutturuyorsa o zaman toplumun varlığı mümkün değil.” saptamasını yapmış vakti zamanında. Şablon tutuyor gibi.
Son dönemlerde sosyal bilimlerden pek çok bilim insanı, Türkiye’deki son gelişmeler üzerine birikimlerini aktarıyor, tespitlerini yazıyor ve uyarıyor. Bu gidiş gidiş değil! Yoksa, ver Mehteri, Vatan Millet Sakarya… Hepimiz bir bayrak altındayız elbette. Şanlı bayrak hepimizin bayrağı, kim tekeline alabilir? Vay şöyle dedin, bundansın, vay karşı çıktın seni seni… Gereriz, gevşetiriz, inceleriz, gideriz, geliriz ne istersek yaparız…
Zamanın kudretli Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Anadolu halkına şu söylemişti “…Sizin milliyetçilik’le komünizm’le ne işiniz var. Milliyetçilik lazımsa biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: birincisi çiftçilik yapıp mahsül yetiştirmek. İkincisi askere çağırdığımızda askere gelmek.” 3 Mayıs 1944
(Doç. Dr. Özcan Yeniçeri, Yönetim ve Bürokrasinin Yozlaşmadaki Rolü-ii)
Bu cümleleri bugün için kaç kişi onaylayabilir?
Bugün hatırlayan var mı Tandoğan’ı? Adı Ankara’daki meydandan da kaldırıldı biliyorsunuz.
Toplumu aşağılamanın, germenin hiçbir yararı olmadı şimdiye kadar. Devletin ayarlarıyla fazla oynamanın sonuçlarıyla ilgili olarak şunları söylüyor Hamit Hoca İbn Haldun’dan alıntı yaparak “Normalde bir medeniyet yükseliyor, gelişiyor, mükemmelleşiyor ve çöküyor. Ondan sonra da yeni bir döngü başlıyor ve medeniyet yeniden yeşeriyor. Fakat İbn Haldun şunu da ifade ediyor; bazı hallerde toprak o kadar kısırlaşabiliyor ki, medeniyetin yeniden yeşerebilmesi mümkün olmuyor.”
Lafın tamamının kime söylendiğini biliyorsunuz. Ben bu kadar diyeyim.
Afiyet
Aklımda bir yemek tarifi vermek vardı ama yer bitti.
Sözüm olsun, sonraya bırakayım. (Yemeğin adı Gelin Yanağı.
Zor ve zahmetli bir yemek. Merak edin acık…)