Ben rüyalarımda bir patikada yürüyorum genellikle. Ormanın içinde ıssız bir patikada.
Sağlı sollu ağaçlar eşliğinde uzun uzadıya gidiyor patika. Ağaçlar oldukça sık ve gökyüzüne doğru uzanıyor. Gökyüzünü görebiliyorum yine de, bulutsuz, parlak, kocaman bir ay aydınlatıyor patikayı. İşini iyi yapan gök cisimlerinden diye düşünüyorum ay ışığında yürürken.
Gariptir. Sürekli gördüğüm bu rüya ile ilgili ürkütücü ya da rahatlatıcı diyemiyorum. İkisi de değil. Biraz ürkütücü gibi biraz rahatlatıcı gibi…
Karışık yani.
*
Güçten düştüm. İyi hissetmiyorum.
+Heyyy iyi misin?
-İyi gibi… Üşüyorum biraz.
+Hmm! Aslında üşünecek bir hava yok! Belki biraz temiz hava almalısın. Eşlik edebilirim!
-Hmm. Tamam. Biraz bekler misin hazırlanayım.
Arka odaya geçtim. Çantama battaniye tıkıştırdım. Aynaya baktım. Soluk bir yüz, iyiden iyiye ortaya çıkmış kemikler. Hortlak gibi görünüyordum… Gülmeye çalışıp odadan çıktım.
-Tamam hazırım!
+Huuuvv. Hadi gidelim!
Ağaçlardan yapılı barakaların arasında geçtik. Yürümenin olumlu etkilerini hemencecik hissetmeye başlamıştım. Ormana doğru inen patika yola saptık. Yürürken bir yandan laflamaya başladık.
-Ee Emre, tatilin nasıl geçiyo?
+Süper! Senin nasıl geçiyor? Bu senin ilk gelişin falan sanırım daha önce hiç görmedim seni!
-Evet ilk gelişim. Gerçi hastayım falan ama yine de iyi gidiyor diyebilirim.
+Sürekli gelmeye çalış. Burada bulunan insanların çoğu düzenli gelir. Bir çoğumuz bir birimizi tanırız.
-Hahaha! Ben de “ne kadar sosyal insanlar” diye düşünüyordum.
Yürüyüşümüz tüm hızıyla devam ediyordu. Yürüdükçe gözeneklerimin açıldığını, açılan her bir gözenekten içeriye yaşam girdiğini hissediyordum.
+Biraz oturalım mı?
-Olur olur.
Önümdeki gölete bakıyordum. Kuş sesleri, su şırıltıları… Cennetten bir köşe gibiydi burası. Gözümle Emre’yi izlemeye başladım oturma teklifini kendisi yapmasına rağmen dolanmaya devam ediyordu.
Bir an ürperdiğimi hissettim. İstemsizce titredim.
+Fırtına geliyor!!
-Fırtına mı? Hava gayet güzeldi!
+Evet ama değişiyor. Baksana yağmur damlaları atıyor.
Kafamı çevirip suya baktım. Yağmur damlaları su yüzeyine sert sert çarpıyordu. Çantadan battaniyeyi çıkarıp sırtıma attım.
+Daha iyi oldun mu?
-Evet ama oturunca tekrar üşür gibi oldum. Halsiz hissediyorum biraz.
+Şunu denesene.
-O ne?
+Bir tür yaban otu. Enerji verir, rahatlamanı sağlar.
-Hmm. Napıcam bunu?
+Çiğne. Yutmana gerek yok tadı biraz kötüdür. Çiğne çiğne tükür. Ben yapıyorum şimdi iyi izle.
Bir süre izledim daha sonra elimi uzatıp vermesini bekledim. Avucuma koyduğu bu tuhaf bitkiyi çiğnemeye başladım. Tadı başta tuhaf da olsa çiğnedikçe alıştığımı hissediyordum. Çiğnenmez hale gelince tükürdüm. Sonra bir tane daha bir tane daha…
Bir ara saati düşündüm. Telaşa kapıldım.
-Emre fırtına gelicek dedin saatlerdir burada oturuyoruz. Hadi gidelim.
+Saatlerdir mi?
-Öfff hadi hadi.
Tutup kolundan kaldırdım. “Geri dönelim” dedim.