Çok çok uzun zaman sonra..
Tunç : “Bak oğlum martılara”
Oğul : “Martı ne baba?”
“Ooof hiçbir şey bilmiyor bu! Her şeyi tek tek öğretemem ki ben..”
Tunç : Martı et-obur bir kuş oğlum. Uçuyo falan işte.
Oğul : Et-obur ne demek baba?
Tunç : Et-obur et ile beslenen demek sayın evladım.
Oğul : Ama bunlar simit yiyor.
Tunç : Bak bu dediğin de çok haklısın. Bence de artık et-obur dememeliyiz bunlara.
Yürümeye devam ettik.
Oğlumun muhabbeti beni sarmıyor diye bağırmak istiyorum bütün şehre.
Oğul : Baba. Bu insanlar nereye gidiyor?
Tunç : Hmm. İşine giden var. Evine giden var. Sevgilisinin yanına giden vardır. Cinayet işlemeye giden bile vardır.
Oğul : Cinayet izlemek ne demek.
Tunç : İzlemek değil canım. İşlemek. Birinin hayatına son vermek.
Oğul : Yoruldum ben.
Tunç : Acıktın mı peki?
Oğul : Evet.
Tunç : Gel şurda bir şeyler yiyelim.
Oğul : Oleykoooo.
Yemeklerimizi beklerken. Restoranın çocuklar için ayrılan bölümüne götürdüm ufaklığı. Oynarken de kenardan izlemeye başladım. Tam o sırada çok ilginç bir şey oldu içeri o girdi. Melda! Beni görür görmez tanıdı tabi. Afalladı da biraz. Yavaşça yanıma yaklaştı.
Melda : Merhaba Tunç.
Tunç : Merhaba Talaş.
Melda : Şey.. Mmm. Kızım Seren.
Eğildim. Yanağından bir makas aldım ufaklığın. Tam o sırada bizimki geldi koşa koşa.
Oğul : Baba bunlar kim?
Tunç : Bu ablan Melda benim eski bir arkadaşım. Bu da kızı Seren. Hadi Seren’e “merhaba” de.
Oğul: Meyhaba Seyen.
Seren : Meyhaba.
Melda yavaşça eğildi bizim ufaklığa doğru.
Melda : Adın ne ablacım senin?
Oğul : Talaş benim adım.
Melda : Aa a a a a….