Dibek Osman’ı bilmeyen yoktur Çakırlar’da. Sevmeyen de yoktur. Belki de sevmeyenlerin oturmasını yasaklamıştır Osman. Bilemiyorum.
Bir gün kafası atmıştır ağzından dökülüvermiştir kelimeler. -ki buna da racon derler- Sevmeyenlerine “en fazla bir haftanız var” demiştir. “Bir hafta sonra sizi buralarda görürsem vay halinize” diye de inceden bir kükremiştir. Sevmeyeni kalmamıştır sonra.
Herkes severdi Dibek Osman’ı. Kimisi için abiydi, kimisi için baba, kimine evlattan öte…
Nalan için aşk…
Nalan güzel kadındı. Peşinde çok adam vardı ama o Osman’a aşık oldu.
Nasıl olmasın? Hayatını kurtardı Osman. Hoşuna gitti Nalan’ın da…
Belki de minnettir Nalan’ın ki… bilemiyorum. Bir ömür sürüyorsa minnet, aşkla arasında bir fark yoktur belki de… Bir ömür sürdü Nalan’ın aşkı ama ömrü uzun sürmedi…
Gölgesine değdirmeyeceği Osman’a aşık oldu. (Osman çirkin adamdı ama delikanlıydı) Onunla yuva kurmak istedi ama olmadı.
Dibek Osman’ı hemen her gün görürdüm. Nalan bizim evin karşısındaki 2 katlı eski bir rum evinde oturuyordu. Bakmayın Nalan dediğime. Beni omzuna alıp oyunlar oynardı. Ben küçücüktüm o zamanlar ama Nalan’a aşıktım. “Her erkek Nalan’a aşık olur” bile sandığım oldu. Su yüz derecede kaynar gibi…
Dibek kendi deyimiyle manitasına yani Nalan’a yan gözle bakanı yaşatmazdı. O yüzden Nalan’ı görünce herkes saygı duruşuna geçerdi. Nalan’a laubali bir hareket yapmak, laf atmak efendime söyleyeyim arkasından bakmak falan… Duman eder Osman.
Ben bakardım ama sarılırdım da… Küçüktüm çünkü. Osman için tehlike arz etmediğim anlamına gelir bu. Zaten Osman’ı pek sevmezdim de ben! Mahallede oturmama karışmıyordu yine de… Vay bacaksız diyip şöyle bir çeviriyordu beni havada… Hoşuma da gidiyordu bu durum. Nalan’ın boyunu geçiyordum. Onun da hoşuna gidiyor sanıyordum. Belki de gidiyordu, bilemiyorum…
Karşı evden bağrışları duydum bir gün… Osman evden çıktı. Arkasından ağlaya ağlaya bağırdı Nalan… Çok sinirlenmiştim o gün. Bıraksalar Dibek Osman’ı yumruk manyağı yapardım, onun deyimiyle… Keşke bir iki dakikalığına Osman olabilseydim o zaman bir racon koyardım Osman üzemezdi Nalan’ı… ama üzdü…
Nalan abla ufak bir gazinoda şarkı söylemiş zamanında. Babası ölünce ona kalan arazileri satıp bu evi almış. Kendini dikiş-nakış işlerine vermiş. Bir ev kirası da geliyormuş ona anne tarafından birinden. Geçinip gidiyor anlayacağınız… Bu gazino mevzusu hayalet gibi peşinden gelmiş ama… Sanki şey kadınlık yapmış gibi… Var ya hani. O ile başlıyor. U ile bitiyor. Yapsa ne olur ki sanki? Bırakmış işte o hayatı. Zaten çektiği acılar yetmiyor gibi bir de fısıltılarla mı uğraşsın…
Bu fısıltılar Osman’ın kulağına gidince yedirememiş Osman kendine… Zaten evlenmeye niyeti yoktu Osman’ın diyordu annem. Muhtemelen herkesten önce Osman biliyordu bu mevzuyu. Belki duyulmaz dedi… Belki kullandı kızı.. bilemiyorum…
Nihayetinde “Evlenemeyiz” dedi… Gitti.
Belki de uzatmalısı yapacaktı Nalan’ı bilemiyorum…
Kara lekeyle her gün yatağa giriyordu Dibek Osman ama evlenmeye gelince arazi oluyordu… (onun deyimiyle)
Nalan intihar etti.
O günden sonra Dibek Osman’ı hiç sevmedim. Mahallemizin abisi Osman’a yakıştıramadım bu hareketi. Demek ki dedim “yeterince yokmuş onda….” (söylediğim malum, anlayınız)
Birkaç sene sonra. Osman’ı vurdular…
20 sene oldu nereden baksanız.
Gördüğüm son kabadayıydı Nalan.