TDK’ya göre anlamı “Belli bir işi ve yeri olmayan, başıboş (kimse), hayta.” olan serseri iken toplumda daha çok “tutarsız, beğenilmeyen davranışları olan, işe yaramaz” anlamlarında yani ikinci anlamında kullanır. Bu kullanımların her ikisi de doğrudur buna itirazım yok fakat ben ilk anlamını severim. Sevdiğim bu ilk anlamı hangi sebepler ile sevdiğimi; serserinin TDK tanımını birazcık kurcalayarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Belli bir işi ve yeri olmayan’dan kasıt çalışmaktır. Peki çalışmaktan kasıt nedir?
Bana sorarsanız çalışmak yani iş yapmak insanın kendini anlatısı olmalıdır. İnsan yaptığı iş ile, çalışma ve üretim şekli ile kendisini anlatabilmeli, içinde bulunduğu durumdan memnuniyet duyabilmelidir. Gelin görün ki serseri olmayanlar için yani toplumun içinde farklılıklarıyla eriyenler*(!) için “iş” kavramı para kazanma çabasından başka bir şey değildir. Serseri olmayanlar pek de memnun olmadıkları işlerine gidip gelmek için aylık ücret karşılığı anlaşma yapanlardır. Ücret anlaşması esnasında şartları onaylama beyanı dışında pasif kalmaları daha doğru olduğu için TDK’ya göre serserinin ikinci anlamında bahsi geçen “beğenilmeyen davranışları olan” kişilerin -yani serserilerin- söyleyebileceği sözleri söyleyemez, yapabileceği davranışları yapamazlar. Ayıptır söylemesi serserilere kıyasla azıcık “pasif” olur serseri olmayanlar. Bu pasifliğin haklı gerekçeleri de yok değildir tabi “serseri olmayanlar”ın aylık ödemesi gereken faturaları ve aidatları vardır. Bu faturaların düzenli olarak geldiği bir evi yani TDK’nın birinci tanımında geçtiği şekli ile “yeri” vardır. Serserinin ise yoktur.
TDK’nın birinci tanımında geçen başıboş (kimse), hayta kısmı serseriler ile ilgili olumsuz intiba yaratma konusunda “TDK biraz zorlamış” diye düşündürtmüyor değil. Mesela bir sokak köpeğine başıboş diyebilirsiniz. Söylediğiniz anki şartlara, öncülü cümlelere ve tonlama şeklinize göre iki anlama gelir bu durum.
- Başıboş köpek yani zarar verme ihtimali var.
- Başıboş köpek yani sahibi yok.
Birinci anlamı baz alacak olursak bir ikililik gözümüze çarpacaktır.. Bir köpeğin zarar verme ihtimalinin deklare edilmesi köpeğin zarar verme ihtimalini tanımlamanın yanı sıra köpekle karşılaşan kişinin köpek ile ilgili tecrübe ve yargısını da yansıtır. Bu yargıda haklılık payı olabileceği gibi kaygı fazlalığı da olabilir. Biz bir an için haklılık payı olduğunu düşünelim. Yani köpek ile karşılaşan kişinin önceki olumsuz tecrübelerinden yola çıkarak kaygılandığını var sayalım. Bu kişinin “kendini koruması” için alabileceği insani önlemleri bir nebze anlıyor olsak dahi “başıboş her köpek zararlıdır” gibi bir yargıya varmamız doğru olmayacaktır. Böyle bir yargıyı geçerli sayacak olursak “kaygısı” olma ihtimali olan, gözlem yeteneği zayıf olan bir kişinin yargısına göre hareket etmiş oluruz.
Bu örneği “serseri” konsepti ile bağdaştıracak olursak eğer: Gözlem yeteneği zayıf olanın “hergeleye, azılıya”(saldırgan bir köpek gibi düşünebiliriz) “serseri” (başıboş, özgür) deme gafleti kavramları algılayışı konusunda titiz davranmaması, kavramları gelişigüzel bir şekilde aklına depolaması ile ilgili olabilir.
SERSERİLER SİVİL KALABİLENLERDİR.
*yok olup gidenler