“Yakala yakalaa”
“Vur be yaaa”
Sesleri duyar duymaz büronun önüne çıktım. Ellerinde süpürgelerle bekleyen esnaf çarptı gözüme önce. Esnafın “öl de ölelim” duruşlarının üzerimde bıraktığı şok etkisini atar atmaz olan biteni anladım. (Aslında olan biten ayaklarımın yarım metre ilerisinden geçip gitti desek daha doğru olur)
Fare
Bir fare. Lağım faresi. Bir şekilde yolunu kaybetmiş. Belki mensubu olduğu lağımda ters giden bir şeylere sesini çıkardığı için tecrit edilmiş. Belki de ters giden bir şeylere sesini çıkarmayıp usulca uzaklaşmış lağımdan. Hatta ve hatta macera ruhlu bir lağım faresi bile olabilir.
Sesi hafif boğuk çıkan yaşlı bir fare kendisinden daha genç farelere “dış dünyaya gitmeyin orası tehlikelidir, orada kediler var, insanlar var!” gibi bir uyarıda bulunmuş olabilir. Hep bir ağızdan “tamam” diye bağırmıştır bütün fareler ama bizim maceracı farenin gönlüne gitme, keşfetme isteği düşüvermiştir o an.
Her şey olabilir yani.
Fare ufukta panik halinde kaybolurken arkasından bakakaldım. Bu sırada mahallenin cengaver birkaç esnafı ellerinde süpürgelerle “ha, ho” gibi sesler çıkararak lağım faresinin arkasından koşuyorlardı. Ufukta kaybolan herhangi bir şeyin ruhu dinlendirici etkisi olamayabileceğini de 30 yaşıma merdiven dayadığım şu günlerde öğrenivermiştim.
“Ahh” dedim kendi kendime. “Niye kovalıyorlar hayvanı acaba?”
Bu onu yanlışa sürükler. Kim bilir kalbi nasıl güm güm atıyordur. Belki de tek isteği sağ salim lağıma geri dönmektir. Olanca gücüyle koşarken “bir daha asla büyük farelerin sözünden çıkmayacağım. Arkadaşım farelerle iyi geçineceğim” diye düşünüyordur yüksek ihtimalle. “Ah lağımda geçen günlerim. Aslında ne kadar da güzelmiş. Değerini bilememişim” bile diyordur birkaç santim yanında patlayan süpürgenin gürültüsüyle aksi yöne manevra yaparken…
İnsanlar
“Bunlar çok hızlı ürer” görüşü mahalleye hakim görüştü. Mahalleli bu görüşte öylesine mutabıktı ki; en azılı siyasi parti bu görüşe karşı bir görüşle seçime girse bizim mahalleden alabileceği bir tane bile oy yoktu.
Geneli esnaf olan mahalleli -belki de doğal olarak- “pis” bir hayvanı mahallede istemiyorlardı. Düşünsenize fare girmiş bir dükkanda çay içmek ister misiniz? Perdelere bakarken ayaklarınızın arasından hızla geçen maceracı bir fare görseniz ilk işiniz dükkandan çıkmak olmaz mı?
İnsanların farelere olan tepkisini anlayabiliyordum. En azından elimden gelen en iyi şey bu diyebilirim.
Anlayamadığım konularda öfkeleniyorum çünkü. Öfkelendiğim zamanlarda ise tıpkı o fare gibi alıp başımı gitmek istiyorum lağımdan.
Dış dünyadan korkmuyorum.
Mesela kediler korkutmuyor beni ama insanlar…
İnsanlar korkutuyor.