Talaş : Adı ne olacak peki. Yaratıcılığını konuştur bakalım.
Tunç : Hmm. Derin. Derin nasıl? Harika değil mi?
Düşündüm. Gerçekten güzel bir isim bulmuştu.
Parkın yaprak döken ağaçları, sonbaharın güzel yeliyle birleşmişti. Hışır hışır sesler eşliğinde bankta oturuyordum. Biraz ilerimde Tunç Roxy ile oynuyordu. Bir ara yanıma geldi.
Tunç : Ne oldu? Biraz duruldun sanki? İstemiyor musun çocuk?
Talaş : Yaa aslında istemiyorum değil ama biraz korkutucu gibi değil mi?
Tunç : Bana öyle gelmiyor. Harika bence. Bom-ba.
Roxy’nin viyak viyak seslerini duyduk. Bu “benimle oynayın” anlamına gelir. Tunç arkasına dönüp Roxy’nin ağzında tuttuğu topu aldı. Bir iki adım attı.
Talaş : Hamileysem. Evlenmemiz lazım.
Topu fırlattı. Roxy olanca çevikliğiyle çalıların arasına daldı. Tunç arkasına döndü.
Tunç : Doğru. Kimlik falan çıkması gerekir bu çocuğa.
Talaş : Evet.
Tunç : Eee tamam evlenelim.
Talaş : Böyle olmaz işte canım.
Tunç : Nasıl böyle olmaz.
Talaş : Öyle ayak üstü olmaz. Ayrıca çocuk için evlenmek zorunda hissetme kendini. Sen evlenmeye daha mesafelisin sonuçta. Ben öyle değilim.
Tunç : Yaa Talaş saçmalama zaten evliyiz yani yasal statü geliyor sadece.
Talaş : Güzelce teklif etmen lazım önce. Sonra ben evet demeliyim.
Tunç : Benimle evlenir misin Talaş?
Düşündüm. Evlenirim ama terli terli edilen bir teklife de “evet” diyemem.
Talaş : Hayır.
Tunç : Nasıl hayır.
Talaş : Ne nasıl hayır ya! Şortla, yarı terli halde evlilik mi teklif edilir biraz zorla kendini. Hoş bir yemek falan ayarla ne bileyim…
Tunç : Haaa doğru diyorsun. Tamam tamam bende o iş.
Yağmur damlalarını hissettim. Tunç Roxy’nin tasmasını bağlayıp geldi.Kalktık. Parkın çıkışına doğru kıvrılan ağaçlı yoldan yürümeye başladık. Ben, sevdiğim adam, Roxy ve beklenmeyen misafirimiz…