İnternet bir özgürlükler alanı mı yoksa tarihin gördüğü en sert takip ve kontrol mekanizması mı karar vermek oldukça zor. Ancak günümüzde dönüştüğü şeyin bir kontrol mekanizması olduğunu iddia edenlerin sayısı oldukça yüksek… Dijital kamusal alan ve mahremiyet konuları halen gri bölgede ve gittikçe kullanıcı aleyhine bir belirsizliğe doğru ilerliyor. Oluşan regülasyonlardan sonra kişiler kendi otosansürlerini uygulayanlar ve hoyratça her durumu paylaşanlar olarak ikiye ayrılmış gibi görünüyor. Halbuki 90’lardaki internet pek de öyle dünyayı değiştirme mottosuyla ortaya çıkmadı aksine “World Wide Web” günümüz cihaz ve uygulamalarına göre oldukça mütevazı yayılım gösterdi. Tim Berners – Lee 1990 yılında web’i kullanıma sunduktan yaklaşık 14 yıl sonra ortaya çıkan Facebook hemen her zümreden insanı internete çekti. O zamana kadar nazaran sınırlı olan bu siber ağ tüm dünyayı hızla kapladı ve günümüzde sürekli gelişen, büyüyen, öğrenen, kültür üreten ve tüketen neredeyse organik denebilecek kapsamına erişti.
Süreç bu şekilde ilerleyip dünyayı büyük bir “Home Ofis”e çeviren pandemi de kronolojiye eklenince bağlantısız yaşamak, üretmek ve hayatta kalmak neredeyse imkânsız hale gelmeye başladı. Normal olarak tüm bu gidişatın kazananı da teknoloji markaları oldu, oluyor. Global anlamda oluşan ekonomik ve siyasal nedenlerle kimi zaman küçülmek zorunda olsalar da çoğu halen zirveyi korumaya devam ediyor. BrandZ’nin “2021’in En Değerli Markaları” sıralamasında Apple başı çekerken ilk 10 içindeki markalardan 8’inin teknoloji tabanlı olması durumu özetliyor. Hal böyleyken biyometrik veriler dâhil – ki kişinin “asıl” kim olduğuyla ilgili verilerdir ve kişi bu verilerin çoğunun varoluşsal anlamda farkında değildir – ağa bağlı yapılan tüm hareketler çok uluslu şirketler ve devletlerin elinde veri olarak duruyor. Bir an bile bırakılmayan “akıllı” telefonlarla veri üretmeye oldukça istekli bir kültür oluşuyor. WikiLeaks ile gündeme gelen Julian Assange “Şifrepunk” kitabında “Cep telefonu aslen bir izleme cihazıdır, ara sıra görüşme yapmanıza da izin verir” diyor.
Tarih boyunca insanın dağlarda, steplerde, çöllerde, denizlerde hoyratça gezerken ürettiği, medeniyetler kurup yıkarken oluşturduğu kayıtlı enformasyon ne yazık ki bugün 10 dakikada ağda oluşan enformasyonun yanına bile yaklaşamıyor. Bu büyük kaotik verinin filtrelenme ve enformasyondan bilgiye dönüşme süreçleri meşakkatli olsa da çoğu kurum ve grubun iştahını kabartıyor. Bilginin güç olarak görüldüğü günümüzde yapılan siber saldırılarda, kullanıcıların verileri ele geçiriliyor. Bloomberg’in haberine göre geçtiğimiz haftalarda Çin’de bir milyar vatandaşın kimlik, sabıka ve iletişim bilgilerini içeren veri çalındığı iddia ediliyor. Diğer yandan Restofworld’ün haberi ise Hindistan’ın sosyal medya sansür yasasıyla bazı STK’ların içeriklerini engellediğini aktarıyor. Bilindiği üzere Türkiye’de de 40 maddelik yoruma açık bir sosyal medya dezenformasyon yasası çalışması sürüyor. Dünyanın her yerinden veri takibi/hırsızlıkları ve devletlerin interneti dizginlemeye çalışması ile ilgili haberler gelirken, yapay zeka odaklı sansür ve filtreleme sistemleri paralel olarak gelişmeye devam ediyor.
Yeni yetişen neslin teknoloji ve internet ile simbiyotik ilişkileri gözlendiğinde, bu kavramlarla ilgili süregelen özgürlükçü/kontrolcü dikotomisi gelecekte (çevresel bir felakete neden olmazsak) çözümlenecek ve toplumların yaşam tarzını belirleyecek en önemli kıstas gibi görünüyor. Özgürlük/özgür irade kavramı ile ilgili antik dönemlerden bugüne süren tartışmalar siber teknolojinin konuya dahil olmasıyla farklı bir düzleme kayıyor. Peki… Şu soruyla bitirelim:
İnsan tam anlamıyla özgür bir varlık mıdır?
Özgün Çağlar Berkit