Erdem : Kanka sıra azaldı hadi gidelim.
Tunç : Ben gelmeyeyim olum oraya. Koca adam oldun. Kendin git.
Erdem : İyi gelme.
Tunç : Küsme be olum altı üstü 21 gün gidiyorsun ben de gittim bir şey olmuyor.
Erdem : Bana kesin olur!
Tunç : Ya olmaz. Olur olmadık şeylere karışmamaya özen gösterirsen hiç bir şey olmaz.
Erdem : Ne o olur olmadık şeyler?
Tunç : Olum ne bileyim işte kamuflaj renkleri bu senenin trendlerine uymuyor ya hani.
Erdem : Harbiden ya.
Tunç : Erdem şaka gibisin ya! Bunu içerde söyleme işte.
Erdem : Ahaha. Tabi ki söylemicem olum!
Sarıldık birbirimize.
Tunç : Hadi görüşürüz 3 hafta sonra.
Erdem : Görüşürüz kanka. Bana bir şey olursa.
Tunç : Yaa Erdem saçma sapan konuşma. Sana ne olabilir burada? Olum Burdur lan burası! İddiaya girerim Burdur’da asayiş ekipleri çok sıkılıyordur.
Erdem : Ahaha. Olum belki banyoda kayıp düşeceğim.
Tunç : Ya düşmezsin. Krokslar yeri iyi tutar!! Hadi bak gök gürmeleye başladı acele et biraz.
Erdem : Aynen damlalar atmaya başladı. Hadi görüşürüz Tunç.
Sarıldık. Sonra erdem kışladan içeri girdi.
Arabaya atlayıp bir sigara yaktım. Kontağı çevirdim. Silecekleri çalıştırdım. Silecekler hızlanan yağmurun damlacıklarını bir o yana bir bu yana sildi…
Bluetooth devreye girdi.
“Riders on the storm” çalmaya başladı.
“Aha” dedim. “Talaş’ın en sevdiği şarkı.”
Belki de dönüş yolunda aramalıyım. Ne çıkar ki aramaktan!