Biiip. Biiiip.
“Tam zamanında” diye düşündüm “inanılmaz bir dakiklik!”
Kot şort ve beyaz tişörtü ile tam bir yaz kadını görüntüsü çizen Talaş’a baktım uzaktan. Dudaklarımı “Vaooooov fıstığa baak!” gibilerinden büzdüm.
Talaş : Hahaha. Yaa hareketlere bak! Yicem seni haaa!
Tunç : Biniyorum.
Talaş : Bin bin. Sıkı tutun.
Yanaklarımızı ufaktan döven rüzgar ve Primavera Vespa ile başladı yolculuğumuz. Tanıştığımız hafta geldi aklıma. Yoğun görüşmelerimizin üstüne bir gün motoruyla çıka gelmişti. Beni eve bırakmıştı gecenin sonunda. O gece, o motorun arkasına binerken ecel terleri dökmüştüm deyim yerindeyse. Belini nasıl tutmalıyım, ne kadar tutmalıyım, saçma bir duruma düşer miyim diye kara kara düşünmüştüm bütün yol…
Ne saçmaymış.
Şimdi rahatım.
İnsan sevdiği insana alışınca rahat davranmaya başlıyor. Bu “olması gereken” diye düşünüyorum.
Bu sebeple, elimi beline doladım Talaş’ın. Kaskı bildiğiniz Racing serisi motorcu kaskları gibi bütün kafasını saran tiplerden olmadığı için -daha çok ikinci dünya savaşından bir pilot başlığı gibi görünüyordu- ara ara boynunu bile öpebiliyordum.
Tabi bu küçük flörtleşmelerin tehlikeli olduğunun da farkındaydım.
Elimi göbeğine iyice dolayıp piercingi -göbeğinde piercing var- ile oynamaya başladım.
“Yapma” dikkatim dağılıyor dedi ama pek ciddiye almadım.
Sonra.
Bir virajda.
Şarampole uçtuk.
Öldü.
Küçük eğlencemin bedelini ağır ödedim.