Yürürüm. Cadde cadde, sokak sokak yürürüm bu koca şehri. Mağazaların siyaha çalan camlarından yansımama bakarım ara ara. Düşüncelere dalarım. Bir şeyler düşünürüm hep. Hep böyle olmuştur. Hiçbir şey düşünmediğim bir an olduğunu hatırlamıyorum. Kesin bir şey düşünüyorumdur yani…
Aylak aylak mı yürüyorum, serseri gibi mi bilmiyorum. Bir yere yetişmediğim belli ama… İşimin gücümün olmadığını 100 metre ilerden anlar işi gücü olanlar. Onlara pek benzemiyorum sanırım. Mağazaların siyaha çalan camlarından kendi yansımama bakarken onlardan birine denk geliyorum bazen. Hiç benzemiyoruz. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Bunu da düşünüyorum. İnsan her şeyi düşünmeli zaten. Yani her şey ile ilgili düşünmeli. Ruhu ancak böyle incelir sanırım. Ruh incelmeli mi derseniz bilmiyorum. Düşüncelerim daha fazla dağılmadan şu aylaklık mevzusuna geri döneyim. Avareler görüyorum mesela onlarda yürüyorlar benim gibi. Serseriler de benim gibi yürüyorlar. Onlarla da pek benzemiyormuşuz gibime geliyor… Serseriler de sağa sola bakıyor gerçi. Benim gibi ama daha bir başka bakıyorlar sanki. Aradıkları şey bulunması zor bir şey değilmiş gibi. Avareler de bakıyor sağa sola. Onlara da benziyormuşum gibi ama YOK benzemiyorum. Avareler boş boş bakıyor çünkü sağa sola. Ben düşünce inşaa ediyorum o sırada.
Kalabalıklara rast geliyorum bazen. Özellikle kaçmak istemiyorum kalabalıktan. Onun da bir tadı var bana sorarsanız. Yükümü alıyor sanki. Beni hep tedirgin eden yüklerim kalabalıkların arasındayken yok oluyormuş gibi hissediyorum. Bu yönümle de asosyallerden ayrılıyorum bana sorarsanız.
Salahana derler benim gibilere. İşi gücü yoktur. Aslında vardır da. Diğerleri için yoktur. Dedim ya düşünürüm ben hep. Düşünmeden edemem.
Uyurgezerler ile de çok fazla farkımız vardır. Belki düşüngezer gibi bir kelime olmalıdır benim gibiler için. Aylak da tam karşılamıyordur beni bilemiyorum.