Karşı apartmanımızda oturan Fahri Bey çok ilginç bir insan. Kendisi karşı dairemizde oturan Remzi amcayla aynı yaşta ama kendisine Fahri amca demiyoruz. Dilimi varmıyor. Emekli asker olmasının bunda payı büyüktür diye düşünüyorum. Ayrıca insanlarla koyduğu sosyal mesafe – ki kendisi bu mesafeyi koyduğunda korona falan yoktu ortalarda. – bizi güvenli mesafede koruyor.
Remzi amca vs Fahri Bey
Remzi amca. “Napiyonuz leeeyn” diyor bizi mesela. “Kız atıyonuz mu len eve?” falan gibi seviyesiz sorularıyla gündemimizi meşgul ediyor. Alel-acele bir yere gitmeye çalışırken. “Bak bakam” diyiveriyor. Dönüp bakıyoruz haliyle. “Geçen gün çok ses yaptı sizin alt kattakiler” diyor. BİZLE ALAKALI OLMAYAN BİR MESELE İÇİN BİZİ ALIKOYMAKTAN GERİ DURMUYOR ANLAYACAĞINIZ.
Remzi amca anlayışsız, Remzi amca kaba, Remzi amca kendi espri alışkanlıklarını bizim üzerimizde deniyor…
Fahri Bey bize “Gençler nasılsınız?” dediğinde önce suratımızdaki gerzek ifadeyi kenara bırakıp. Göğüs dışarı-kalça çıkık pozisyonuna geçiyoruz. Gırtlağımızı kibarca temizleyip. “Teşekkürler Fahri Bey Amca, siz nasılsınız?” diyoruz. “Teşekkür ederim gençler” diyor. “Yürüyüşten geliyorum.”
Fahri Bey sağlığına önem veriyor.
Remzi amcanın dişleri tütün içmekten sapsarı olmuş.
Fahri Bey in saçları bembeyaz ama sürekli temiz ve taralı.
Remzi amcanın saçlarında tek-tük beyaz var. Bir şeyleri dert etmediği ortada. Taramıyor. Yılda bir-iki kere tıraş olduğunu görüyoruz. Tıraş olunca öylesine ak-pak oluyor oluyor ki sarılası geliyor insanın. Anlayacağınız senede iki kere Fahri Bey kalitesini yakalıyor Remzi Amca.
Fahri Bey’in oturduğu ev kendisinin, mütevazı denebilecek de bir arabası var. Gördüğüm kadarı ile bütün mal varlığı o. Belki daha fazla vardır da bize söylemiyordur bilemeyiyorum. Bir oğlu bir kızı var. İkisi de evliler ve İstanbul’da yaşıyorlar. Ara ara ziyarete geliyorlar Fahri Bey ve eşi Şule Hanım’ı. Bu ziyaretleri olabildiğince kısa tutuyorlar. Fahri Bey torunlarını parka götürüyor. Bir gün Maya’yı parkta gezdirirken denk geldim Fahri Bey’e. Yanlarına gittim. Beni torunuyla tanıştırdı. Çocuğun adı Işık. 7-8 yaşlarında. Bir yetişkin gibi tanıştırdı bizi. Çocukla bir süre sohbet ettik. İzin verirsem Maya’yı sevmek istediğini söyledi. “Tabi” dedim. “Sevebilirsin.”
Remzi amcanın büyük torunu Mehmet üstüne binmeye çalışmıştı hayvanın. Bu kadar kaba bir çocuk görmedim ben. Köpeği ben gezdircem diye tasmaya yapışıyor. Tasmayı vermezseniz ağlıyor falan. Tam bir rezalet çocuk.
Remzi amcanın oturduğu ev kendisinin. Onun arabasına da mütevazı denebilir. 3 kızı 2 oğlu var. Oğlunun biriyle küsmüş. Gelini tercih etti diyor. Ne demekse! Diğer oğlu da karısını köle gibi çalıştırıyor Remzi amca ve eşi Filiz teyzenin gönlünü hoş tutmak için. Torun tombalak cümbür cemaat gelip gidiyorlar bunlara. Yemekler, gürültüler. Mahallede terör estiriyorlar resmen…
Remzi amca beni lafa tuttuğu bir sırada Fahri Bey belirdi köşede. Geçerken kafasıyla yumuşak bi selam verip. “İyi günler” dedi bize.
Remzi amcaya döndüm konuşmasına devam edecektir diye. Remzi amca Fahri beyin arkasından bakıp bakıp.
“Bu adam da çok kasıyor” dedi.