Erdem : Alo.
Tunç : Aloooooğğvvv! Kankaaaam. Çok sıkılmadık mı bu karantina işinden ya?
Erdem : Sorma olum ya. Patlıyorum resmen. Film izliyorum sıkılıyorum, kitap okuyorum sıkılıyorum. Dışarı çıkıp gezmek istiyorum.
Tunç : Vayy bee. Olum sen yine iyisin. En azından yalnız değilsin. Ben ne yapayım. Tek başıma oturuyorum öyle.
Erdem : Evet lan valla ev arkadaşlarım da olmasa sıkıntıdan ölürmüşüm.
Tunç : 3 kişiydiniz dimi siz?
Erdem : 4 sayılır.
Tunç : Nasıl sayılır?
Erdem : Fatih’in kız arkadaşı da bizde kalıyor.
Tunç : Hmm.. Kadına şiddet artabilir bu aralar. Evde canı sıkılan abiler kadınları dövebilir.
Erdem : Hahaha. Olur valla beklerim.
Tunç : Fatih dövüyor mu?
Erdem : Saçmalama olum.
Tunç : Yaa hadi o sıkıldığında döver. Siz ne yapacaksınız asıl?
Erdem : Eee rica ederiz. “Fatihcim” deriz. “Senin manitayı biz de dövsek sorun olur mu?”
Tunç : Şu telefonlar dinlenmiyordur umarım.
Erdem : Hahaha. Dinleyen aşırı duyar kasan bir tip olmadığı sürece sorun olmaz bence.
Tunç : Doğru söylüyorsun.
Bir süre daha geyik yapıp telefonu kapattım. Karantinanın ilk günü evi temizlemiştim. Ev işleri beklemiyordu haliyle. Yapılacak işlerin hepsini yapmıştım. Netflix’in dişe dokunur yapımlarının tamamını izlemiştim ve son çıkan albümlerin neredeyse yine tamamını dinlemiştim. Canım acayip sıkılıyordu. Kelimenin tam anlamı ile patlamak üzereydim sıkıntıdan. Telefonu elime aldım.
Dııt. Dııt. Dııt.
Talaş : Aloo.
Sessizce bekledim.
Talaş : Alo. Hay allah. Lanet telefon.
Ses alamamasının sebebini kendi telefonu sandı.
Talaş : Bir dakika bekler misiniz kulaklığa geçiyorum.
Hışırtılar. Tıkırtılar.
Talaş : Alo. Duyabiliyor musunuz?
Tunç : Evet.
Talaş : Telefonunuz kayıtlı gözükmüyor. Ses hafızam da pek iyi değildir. Kendinizi tanıtır mısınız.
Tunç : Off. Ne tatlısın ya.
Talaş : Pardon?
Tunç : Tunç ben.
Uzunca bir sessizlik oldu.
Tunç : Nasılsın Talaş?