Ülkemiz; canımız. En değerlimiz. Her şeyimiz…
LAKİN
Bir tuhaf. Gerçekten tuhaf. Diyebilirsiniz ki nasıl tuhaf? Hemen anlatayım.
El Sıkışma Problemi
Çok gereksiz bir temas durumu var ülkemizin. Herkes birbirini elliyor diyebilirim. O kadar çok tokalaşılıyor ki gün içinde “nasıl diyorum”, “nasıl olur” diyorum.
Günde nereden baksanız 10-15 kişinin elini sıkıyorum. Bakın ben masabaşı çalışan bir insanım. Özellikle beni ziyarete haftada en fazla 3 ya da 4 kişi gelir. Bu ne demek biliyor musunuz? Elini sıktığım o 15 kişinin adını, sanını bile bilmem ama adetten olduğu için bütün işimin gücümün arasında mouse(fare) tutan elimi onlara doğru uzatmamı isterler. Bazısı öylesine ısrarcı ki bu konuda elini bana doğru nişan alarak üzerime üzerime gelir. Sıkarım ben de tabi…
Sevdiğim İnsanlara Söylüyorum
Nazımın geçtiği, sevdiğim insanlara; benimle el sıkışmalarına gerek olmadığını söylerim sürekli. Sıkmasanız da sizi ne denli sevdiğimi bilin isterim derim. Gerçi Çanakkale insanı eğlenceyi seviyor. Böyle diyorum diye zorla elimi sıkmaya çalışıyorlar.
Hijyenik Değil
Asla değil. Hastalık geçer. Şakaya gelmez.
Protokolü Ayırıyorum
Elbette ofisimizi ziyarete gelen “protokol” diyebileceğimiz isimleri ayrı tutuyorum. Ayda yılda bir geldikleri için onlarla el sıkışmak ağrıma gitmiyor.
Sürekli Aynı Şarkıları Dinleyen Ofis Çalışanı
Ülkemizin adeta bitki örtüsü olan bu insanlar bir şekilde bütün ofislere sızmayı başarmışlar desem abartılı olur.
AMA
benim çalıştıklarımın hepsinde bu insanlar var. Hazırsanız tarifi veriyorum.
1 adet dönem dönem belirli şarkılara takıntı yapan. Duygusal yönü ile insana kasvet veren ofis arkadaşı.
1 adet müzik çalar ya da bilgisayar.
(radyo ve televizyon olmaz çünkü 1 şarkıya takıntı durumu söz konusu…)
1 adet ofis
bu 3(üç) maddeyi aynı yere koyduğunuz zaman “play” tuşu doğal olarak “tık” alır ve ofis arkadaşımızın eziyeti başlar…