Değerli okur hastalıkları fazlasıyla ağır geçen bir insanım. Hep öyleydim bir türlü düzelmedim. Hasta olduğum zaman bütün gözeneklerimde hastalığın izlerini taşırım. Tadım kaçar.
Kendi kendime telkinlerim
Dün yatakta zar zor doğrulup kendime şöyle dedim. “Kendime bir çorba yapayım. Bir şeyciğim kalmaz!” ağlanacak hal dedikleri bu olsa gerek. Ağlamıyordum ama sonuçta tamamen benim tercihlerimle bu hale gelmedi bu hayat. 100% benim suçum olsa vallahi ağlardım bu halime.
Kalktım sonra. Önce bir baş dönmesi geldi. Ardından başıma doğru birkaç basın dalgası. Alt kata indim. (Evimizin dubleks olduğunu daha önceki yazılarımda yazmıştım. Evimizle ilgili havalı olan tek şey bu.)
Kendime patates püresi yaptım. Patates püresinden alacağım enerjiyi patates püresini yaparken harcadığım için bir şey yapmış sayılmadım da denebilir. Yine de doyduğumu hissettim günlerin üstüne.
Yemekten sonra yatağıma geçtim. Yanıma aldığım sıcak bitki çayını ufak ufak yudumlarken. Netflix’ten bir şeyler açtım. Film seçmekle uğraşmamak için rastgele bir film açarım böyle zamanlarda. Film oynarken arkada düşünmeye başladım.
2020’ye girdiğimizden beri hiç sigara içmedim! Bazı insanlar vardır hastalık falan hak getire alayına sigara içer ya hani. HAH BEN ONLARDAN DEĞİLİM.
Tadım kaçtığında hakimiyeti bütünüyle vücuduma bırakırım. O ne isterse o şekilde beslerim onu. Mesela çok ilginç bir şey söyleyeyim. Hasta olduğum zamanlar Etin kokusuna tahamülüm yoktur. Kusucak gibi olurum.
Neyse filmi izlemeye başladım. Assassin’s Creed isimli bir film. Netflix yine pozitif ayrımın dibine vurmuş. Sırf pozitif ayrım yapıcam diye olmadık rolleri siyahi oyunculara oynatmaları, karakterlerin alakasız zamanlarda cinsel tercihlerini gözümüze sokması falan biraz dandik doğrusu.