Bazı hınzırların gözü başı oynar, kaşları kalkar mı böyle bir başlık üzerine? Hayır efendim. Düşündüğünüz gibi değil. Her ne düşündüyseniz, kalbinizin aynası olsun.
Orhan Veli “İyisi mi bir yazar, hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı.” diyor bir yazısında. Suya sabuna dokunmamak, yani sakıncalı konulara değinmemek, bunlardan söz etmemek; yani sözleriyle, davranışlarıyla kimseyi rahatsız etmemek…
Benimkisi de o işte.
Ne suya ne de sabuna dokunmazsanız elleriniz kuru kalır. Aynı zamanda kirli kalır ama… Değil mi efendim? Gördüğü halde, penaltıyı çalmayan hakeme bir araba laf ediliyor her hafta sonunda… Haksızlığa bir isyan, karşı çıkış var ama… Hepsine değil. Yoksa gözün gördüğünü, bazılarının gönlü görmüyor mu? Görmüyor anlaşılan.
Bir yanda pesbembe bir Türkiye, diğer tarafta hakiki Türkiye var. Pembelik, yandaş basına göre. Bir çok meslektaş bunu dile getirmişti daha önce. Vurgun yemiş gibi sarhoş olup ve bir koltuğa çöküp “ahaber” Türkiye’sinde yaşamak istiyorlardı. Total Recall filmindeki gibi. Şakayla karışık bunu istemişliğim var.
Alıyorsun milli içkin ayranı, boy boy, dizi dizi çocukların dizinin dibinde. Kömürle çalışan santrallere filtre takılmasının ne kadar da solcu işi olduğunu dinliyorsun. Şu kadar, bu kadar enerji kaybı olurmuş, metrolar çalışmaz, telefonlar susarmış… Kaşların çatılıyor. İyi ki ayran içiyorum diyorsun.
Pat! Ertesi gün, bir sinirli değnek değiyor. Veto edilmiş. Yalaka basın (tabi artık ayran içen için öyle bir basın değil) Sayın Şahsımız tarafından veto edildiğini ve sayesinde zehir solumaktan kurtarıldığımızı anlatıyor. Nasıl mutlusun anlatamam. İstiyorum bunu yaşamayı, lakin içim almıyor. Kusacağım geliyor.
Hakiki Türkiye’de yaşamak yorucu. Mesela, bir kadın katilini mahkum ettirmenin üzerinden bir hafta geçti geçmedi derken… Al sana 4 kadın cinayeti daha… Yetmedi, katile istediği hapishane, protesto eden, haklarını koruyan kadınlara ters kelepçe. Mesela Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kavala’yı derhal tahliye edin diyor.
Tıssss! Ses yok. Her geçen dakika bu tutukluğu daha ağırlaştırıyor diyor Avrupa. Tısss!
Ne olacak bilemiyoruz. Çünkü artık bir ‘şahsın’ ülkesinde yaşıyoruz. Şahsın kendisi böyle bir ülkede yaşamak ister miydi? Onu da bilemiyoruz. Bir sorsa keşke…
Ama bunu soracak cesarette bir gazetecimiz kalmadığını biliyoruz. Sorabilecek olanlar ana akım dışında.
Derken…
Sıvı sabun mu sağlıklı yoksa konvansiyonel el sabunu mu? Hangisi?
Yoksa elleri yıkamadan öyle pis pis dolaşmak mı? Diye düşünüyorum.
***
Bu yazıyı, bir dönem her türlü icraatın içinde işbirliği halinde olup da sonradan akmış pakmış gibi ortaya çıkan ve çıkacak olanlara ithaf ediyorum. Tarih yazıldı bile. Tarihin yargısından kaçamazsınız.