Dinle oynayana ne denir?
Dinbaz denir.
Prof. Tayfun Atay tanımlıyor: “Farsça oynamak demek olan ‘bâhten’ fiilinden çıkış bulan ‘bâz’, hangi sözcüğün sonuna eklenirse ona ‘oynayan’ anlamı verir. Kumarbaz, canbaz, dilbaz ve işte dinbaz…”
“Tek parti döneminde camiler ahıra çevrildi. Lozan hezimetti. Abdülhamid dünyaya diz çöktürdü. Çanakkale’yi sarıklı evliyalar kazandı. Harf inkılabıyla bir gecede cahil kaldık, dedemizin mezar taşını bile okuyamıyoruz.”
En çok rastlanan dinbaz hikayeleri. Hepsine uzun uzun cevaplar verildi.
Özellikle bu mezar taşı kısmıyla ilgili olarak bir ekşi sözlük yazarı şöyle demiş 2014 yılında (Aynen alıyorum): “sanırsın harf devriminden once osmanlı kulturde, okuma yazmada cagının cok ilerisindeydi. sanırsın dedelerinin entelektuelligi tavan yapıyordu. sanırsın harf devriminden once her kose basında bir kutuphane vardı, millet “derya deniz(!)” osmanlı eserlerini okuyordu. ne yazacak lan dedenin mezarında, ruhuna fatiha yazıyordur, ben sana soyleyivereyim…” (https://eksisozluk.com/dedemizin-mezar-tasini-okuyamiyoruz–4391117)
Dinbaz heybede, Atatürk ve İnönü, Cumhuriyet, devrimler, laiklik, demokrasi, insan hakları… “Ümmetleri” için, her konuda doğru olmayan bir hikaye vardır. İstediğiniz kadar fotoğraf, yazı, belge, video gösterin ikna olmazlar. İkna etmek de anlamsız zaten. Tarihe not düşürmek anlamında sabırla ikna çabasını yok saymayalım.
20 Haziran 2018 yılında; “15 yıl önce evlerde fırın, buzdolabı, çamaşır makinesi bulunabiliyor muydu?” cümlesine milyonlar inanmıştı hatırlarsanız. 25 Haziran 2018 seçim sonuçlarına bakarak söylüyorum.
O hikayeleri anlatanlar ve dinleyenlerin büyük bir kısmı yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu biliyordur. Hani gecenin bir yarısı, salonda bir takım tıkırtılar duyup, hırsız olduğunu anlayıp, “hadi kalk bak” deyişine cevap gibi çoğu: Kedidir hanım, kedi! Veya başka bir ikiyüzlü deyişle: “Çalıyorlar ama çalışıyorlar!”
Birilerinin çok önceleri “keşfettiği” toplumsal bir mancınık var. Başımız sıkışınca biniyoruz mancınığın kepçesine hop zıplıyoruz oraya, o güzel ülkeye. Kaçış bu. Kaçış edebiyatı. O güzel ülke hep Kaf dağının ardında. Yeri geldiğinde geçmişte, yeri geldiğinde gelecekte…
Ekönömi zorda mı? Hop, anlı şanlı cenk günlerindeyiz, Abdülhamid bir çakıyor tokadı! Ekran başındaki seçmen abi: “Hanım çayı tazele. Keyfim yerine geldi şimdi bak!”
Yevmiyeci, akşama evine enkaz gibi dönmüş. İki sakız alamamış kızlarına. Elektrik kesildi kesilecek. “Aç bahayım habarları!” Ekranda Ahabar… Ekranda Ahabar… Ekranda Ahabar…
Biliyorum sayın editör. Üst üste 3 kez yazmamın nedeni yazım hatası değil.
Kesmişler meğerse Yevmiyecinin elektriğini… O yüzden…
İki örnekte de erkek şahsiyetler var evet. Cinsiyetçi değilim. Hakim ideolojinin “adamları” bunlar.
İzlediğim bir programda soruyorlardı. Osmanlı’nın F-16 uçağı var mıydı peki?
Benim elektriğim de o sırada… Cevabını duyamadan… kesildi zaten.
Ama internette mutlaka vardır bakarsınız.