Çünkü hayat çok masraflıdır. Sabah uyanır uyanmaz mideniz size “beni doyurmalısın” diye yakarışlarda bulunmaya başlar. Kahvaltısıydı, öğle yemeğiydi, akşam yemeğiydi, sigarasıydı, alkolüydü derken epey masraflı olursunuz.
Elbette Köşem üzerinden intihar propagandası falan yaptığımı düşünmenizi istemem. Aksine yaşamayı seven bir insanımdır fakat mesele çok başka onu görünüz yeterli.
Uçurum Büyüyor
Ekonomi kötüleştikçe fakir ile zengin arasındaki uçurum büyüyor. Bu uçurumun büyümesi kapitalizmin vahşileştiğini hatta ve hatta “komedi” düzeyinde yaşandığını falan gösterir. Uçurumun bir tarafındakilerin uçurumun diğer tarafındakilerinin kanını dökmeden rahatladığı bir ihtimal düşünemiyorum. Gezegenimizi kötü şeyler bekliyor.
Mars’ta Hayat Bulunursa Olacaklar
Diyelim ki Mars’da hayat bulduk. Böyle bildiğiniz hayvan formunda bir canlıya denk geldik falan… Bence dünyada yer yerinden oynar. O hafta yayınlanacak şarkıların bu konuya değinmemesini düşünemiyorum bile.
Olası bir zeki forma denk gelmemiz durumunda ise işler iyice karışır. Din gibi kurumlar çok radikal sorgulanmalara tutulabilir.
Karadeliğe doğru gidiyoruz
Dikkat edin efendim. Güneş sistemimizin bir kara deliğe doğru hızla yol aldığı ile ilgili bir şeyler duydum. Kara delik çok ilginç bir fenomendir. Demokrasisi, insan hakları falan yoktur. Yutu verir komple bizi. En iğrencimiz bile midesini bulandıramayız. Kusamaz da orada öyle kalırız.
Soğuklar, neden bu kadar soğuklar?
Soğuk havadan çok rahatsız oluyorum. Sebebi çok basit kalın ve bizi sıcak tutabilecek ürünler alamıyoruz. Ayakkabılarımız yeterince konforlu değil. Doğalgaz yakmadan önce 10 kere düşünüyoruz. Evlerimizi yaparken kalitesiz yaptıkları için soğuk olduğu gibi içeri girebiliyor… Ben bu soğukları nasıl sevebilirim? Norveç, Kanada gibi ülkelerde o deli dumrul soğuklara dayanıyorsa insanlar gerekli önlemi aldıkları için. Bizim ülkemizde öyle değil. Sıkıyoruz dişimizi 4 ay falan. Geçer diyoruz. Geçiyorda gerçi ama senenin 4 ayını yorgan altında geçiren bir millet yok olmaya mahkumdur.
10 Kasım Geliyor
10 Kasım geliyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün kemiklerini sızlatıyor muyuz sorusu onun izinden şöyle bi kabaca gitmekten çok daha mühimdir bence. Bilim kafası olan bir insandan bahsediyoruz burda! Öyle hadi deyince peşinden gidilmez kolay kolay. Kafamıza göre içelim, özgürce giyinelim, aklımıza her geleni yapalım diye de devrim yapmış bir insan değildir zaten kendisi. Her büyük lider gibi samimi bir anlama ve kavrayışa gereksinim duyar Atatürk’ü anlama mevzusu.