Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Şükrü Erbaş’ın ilginç mi ilginç bir şiiridir “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?” Sadece adı bile sansasyon yaratmaya yeter. Daha tek satır okumadan bir şeyler söylemek için yanıp tutuşur bu şiirin adını duyanlar.
Sohbetin bu yönde ilerlediği zamanlar bir yolunu bulur araya sıkıştırıveririm bu şiiri. “Böyle bir şiir var biliyor musunuz?” derim. Dediğim anda hayret dolu bakışları görürüm. Herkes tepki koyma yarışına giriverir. “Faşizm bu ya” diyen de olur, “Yok canım şaka yapıyorsun böyle şey yazılır mı?” diyen de…
Bu şiirden ilk haberim olduğunda küçük bir şok yaşadığımı hatırlıyorum. “Vay canına ne cesurca bir başlık” demiştim.
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Bu güzel şiirin tamamını internetten bulabilirsiniz. Güzel tespitlerin olduğunu göreceksiniz. Meselenin doğrudan köylü olmadığını da anlayacaksınız. Şehirlerde doğmuş bir çok insanın bile şiirin eleştirisinden kaçamadığını göreceksiniz. Eğer bu konunun açıldığı bir sohbete denk gelirseniz ve bu sohbeti demagoji ile sulandırmaya çalışan birisine denk gelirseniz sakın ha ciddiye almayın. Bırakınız konuşsun.
Cemal Süreya ve Jel Dünya
Ne zaman bir Cemal Süreya şiirine denk gelsem hissettiğim bir duygudan bahsetmek istiyorum size abiler…Sanki Cemal Süreya bizim yaşadığımız dünyada değil de Jel bir dünyada yaşıyormuş gibi geliyor bana hep. Mesela biz sahil yürüyüşü yaparken, tenimiz havayla temas ederek, çok da zorlanmadan yürüyoruz gidiyoruz. Hızlandırılmış film gibi yani ama bay Süreya öyle değil kendisi sanki hava yerine jel olan bir dünyanın içinde yürüyormuş gibi! Yani bir bakıma zaman daha yavaş akıyor sanki Cemal Süreya’nın Jel Dünyasında. O yüzden de en olmadık detaylar gözüne batabiliyormuş gibime geliyor. Yavaş akan zaman küçük detaylar üzerine uzun uzadıya düşünme şansı veriyormuş gibi kendisine.