Bugün bir garip gezegendeyim. Hatta o bir garip gezegenin garip bir şehrinin yine gezegen kadar garip bir caddesinde elimde sigarayla bekliyorum. “Kimi bekliyorsun?” diyecek gibi olduysanız siz sormadan ben söyleyeyim: bilmiyorum. İşin garibi bu bir garip gezegende benden başka bir canlı var mı ondan bile emin değilim. Kafanız karıştı gibi olduysa eğer size buraya -yani bu bir elimde sigarayla bekledim garip caddeye- nasıl geldiğimi anlatayım.
Bir baktım bu bir garip gezegendeyim. Yürüyorum, yürüyorum, yürüyorum… Yine gariptir ki yürüdükçe büyüyorum. Yürümekle büyümek arasında bir ilişki olmalı diye düşünüyorum. Olmayabilir de gerçi bilmiyorum. Diyelim ki büyümek ile yürümek arasında bir ilişki yok. Ziyanı yok. Zaten garip bir gezegendeyim. Gezegen bir garipken bir garibin aklına gelen başka bir garipliğe “ne garip bir fikir” demek olsa olsa kuyruklu gariplik olur. Neyse kaldığım yerden yürümeye devam ediyorum. Ara ara ellerime kollarıma bakıyorum. Tanıdık geliyor gülümsüyorum. Durup iyice bakıyorum. Yakından. Ellerime. Büyümüyor. “Garip” diyorum. “Bu gezegen gerçekten tuhaf.”
Sağa sola bakınıyorum kimsecikler yok. Terkedilmiş diyeceğim geliyor diyemiyorum. Zaten ben burda kimsecikleri görmedim ki. Kimsecikleri görmediğim bir gezegenin terk edilmiş olduğuyla ilgili bir çıkarım yapmak olsa olsa garipliğin daniskası olur diye düşünüyorum. Bir köşe başında tekrar duruyorum. Ellerime bakıyorum büyümüş gibi geliyor. “Demek haklıymışım yaaaaa” diyorum. Sondaki a harfi yürüyormuş da yürürken büyüyormuş gibi sündüre sündüre söylüyorum. Derken iki kolumu birden iyice uzatıp ellerimi hayali bir duvara dayamış gibi duruyorum. Parmaklarıma bakıyorum. Elimin tersine bakıyorum. “Elimin tersi pismiş” diyorum kendi kendime. “Ziyanı yok” diyorum sonra tekrar. “Bir garip gezegendeyim zaten. Türlü türlü gariplikler varken elimin tersi pismiş, temizmiş ne fark eder.”
Ellerimi birazcık havaya doğru kaldırıyorum. Güneşle aynı hizaya getiriyorum. Maksadım milyonlarca yılda bir denk gelinebilecek “ben tutulmasına” şahitlik etmek. Güneşi kapatıyor ellerim. Yüzüme gölgesi düşüyor ellerimin. Kenarlarından taşan ışıklarla beraber iyice bir garip gelmeye başlıyor ellerim. Bir sigara yakıyorum. Garipten bir nefes alıyorum. “Daha fazla büyümemeli bu eller. Böyle iyi.” diyorum kendi kendime. Dolayısıyla benim yürüme işi orada son buluyor. Bir garip gezegenin garip bir şehrinin yine gezegen kadar garip bir caddesinde elimde sigarayla bekliyorum.