Tunç : Eveeeeet.
Talaş : Aşkım susar mısın derin yeni uyudu.
Tunç : Prova yapıyorum hayatım.
Talaş : Ya allah allah “Kabul ediyor musunuz?” diyecek evet diyeceksin. Unutabileceğin bir şey değil ki! Ne provası.
Tunç : Öyle deme “hayır” diye şaka yapanlar falan oluyormuş.
Talaş : Aman bak sululuk yapma sakın. Bir sürü insan davet ettik.
Tunç : Öff tabii ki yapmayacağım.
Talaş : Yaa unuttuğumuz birileri oldu mu acaba?
Tunç : Sanmam.
Talaş : Umarım.
Tunç : Derin ne kadar şanslı. Annesiyle babasının nikah törenine katılacak.
Talaş : Evet ya. Aklı erene kadar beklese miydik?
Tunç : Pffff.
Nikah geyiğimiz bittikten sonra yattık.
Sabah 6
Rıng Rıng Rıng Rıng…
Uyandım. Doğruca Derin’in odasına gittim. Mışıl mışıl uyuyordu. Yüzümü yıkayıp ketıla su koydum.
Tunç : Karıcığııııım uyan!
Talaş : Ne oluyor yaa! Saat kaç?
Tunç : 6:12 karıcığım.
Talaş : Öfff sus ya! Yat! Niye bu saatte uyandın.
Tunç : Yaa aşkım kalk hadi! Evleniyoruz bugün.
Talaş : Hayatım nikahımız öğleden sonra ne diye sabahın 6 sında kaldırıyorsun.
Tunç : Aşkım hazırlanıcaz işte ya! Ayrıca nikahımız saat 14:00’de oraya 12’de falan gitmemiz lazım.
Talaş : Neden?
Tunç : Eee davetlileri falan karşılıcaz kapıda.
Talaş doğruldu. Yatağın ortasına bağdaş kurdu. Eliyle bacaklarının önüne vurup. “Aşkım gel buraya. Otur” dedi. Gidip yatağın ortasına oturdum. Elleriyle yanaklarımı tutup, bir anne şefkatiyle bana baktı.
Talaş : Aşkım düğün değil bu. Yarım saat önceden gitsek yeterli.
Ayakları bacaklarıma değdi. Birden ürperdim.
Tunç : Yuhh. Buz gibi.
Şımarık bi gülücük atıp. Yaa üşüdüm. Hadi gel uyuyalım biraz daha.