Bazı anlar vardır. Çakılı kalırsınız. Hakikaten benim gördüğüm doğru mu? Diye…
Mesela iki işgüzar şahıs, Atatürk portresini makamda asılı olduğu yerden almış götürüyor. “Kayyum” Van valisi izliyor. (Buraya bir parantez açayım)
“Kayyum” biliyorsunuz başkasına ait işi görmek anlamında kullanılıyor.
Bizimki, (Kim olduğunu biliyorsun sen) hemen atlıyor; ‘Kayyum değil, kayyım!’
Gördün mü bak, nasıl da haddini bildirdi İmamoğlu’na! Bir harfin yanlış yerde kullanıldığını görünce sen bi atıl (kurt)… Ezdi yemin ederim. Ne demek Kayyum ya! Aslı Kayyımdır. Ondan iyi mi bilecek İmamoğlu? Soyadına güvenmesin durduk yerde!
Bizimki, Kazdağları’nı da böyle koruyor. 13 Bin ağaç kesildi mavalını kimse yutmadıysa ama… Herkes kendine gelsin! Çanakkale markasına şeytmeyelim falan… Kimse gidip oraları (Kazdağları) göremeyeceğinden dolayı… Biz işimize bakalım. Oda satalım, güneş satalım, tur satalım, ustam ölmüş ben satarım…
(Buraya bir parantezi kapa koyayım.)
“Kayyum” Van valisindeyiz. Orada kalmıştık. Vali makama gelmiş, değişim başlamıştı. Atanmış valinin bütün dikkati, bir çerçevenin asılması üzerine yoğunlaşmış olmalıydı. Öyleydi. Çünkü asılan çerçevenin içinde Sayın Cumhurbaşkanının portresi vardı. Netekim, içindeki şahsın da katkısıyla bu portre bir hayli ağırdı. Koskoca bir Cumhurbaşkanı portresi gramla tartılacak… olacak şey değil ya! Ağır yani…
(Aşkolsun, aç koynunu kuş konsun.) Kameralar kayıtta.
İşte o ağırlığı taşıyamadı işte Sayın Cumhurbaşkanımızın çerçevesini asanlar…
Bir tarafa yattı, düştü düşecek çerçeve… Ben mesela bu haber filmini izlerken nasıl heyecanlandım, bilemezsiniz. Hop kalkmışım. Sonra hop oturdum.
Saniye geçmedi tabi. Olur mu efenim, sayın vali ne güne duruyor? Kaptırdı bulunduğu yerden. İlk icraatı ne kadar naif, ne kadar insancıl bir bilseniz… Sayın Cumhurbaşkanının çerçevesini hepten yana yatmadan kurtardı işte. Bir el attı, tamam! Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak, en valisinden yukarıya dimdik ayaktayız. Dik dur eğilme, bu millet seninle!
•••
Kredi kartı hadisesi şu: Türk milleti cüzdanındaki plastik kartları bedava alış veriş kartı sandı. Birden fazlasını burnuna soktu sistem. Al beya n’olcekti? Önce en az ödeme, sonra bir karttan çektiği naktle diğerinin borcunu ödeme sarmalına girdi. Tıkanınca da ya kayboldu sistemden… Ya da canına kıydı ödemeyeceğim diye…
3 ile “Kayyum” atanmasını biraz da böyle görüyorum naçizane. Tıkanan her yolda, yeni kredi kartlarının peşinde koşuluyor. 7 Haziranda kaybettiler. Dünya tarihinde az görülür bir iç şiddetle 1 Kasım seçimi… Sonra ne istedilerse verilenlerin, Amerika destekli kalkışması… Hep bir kredi kartının ödemeleriydi. Ama az, ama çok…
Genellikle de halk ödedi bu hesap ekstresini.
Belli ki, savaş var elde. Savaş denenecek. Milliyetçi oylar, Kürtler üzerinden devşirilecek. 3 ile kayyum atanması o yüzden.
“Bu memleketi Kürtler kadar seven olmuş mu” desen, birileri için hiç önemi yok artık.
Bir de bu Türk muhalefet var ya… İstanbul seçimlerinden sonra çok bilimli oldular…
Birleşiyorlar gibi… Babacan da palazlanmadan…
Bak yeni bir kredi kartı…. Erken seçim.