Shakespeare’in meşhur sözünü bilirsiniz. Olmak ya da olmamak. Bütün meselenin bundan ibaret olduğunu söyler. Olmak meselesi, hayatı anlamaya çalışan, bulunduğu koşullar üzerine düşünebilen, düşündüklerinden sonuçlar çıkaran ve bu sonuçlar neticesinde yeni düşünceler geliştiren insanın meselesi gibi gelmiştir bana. Bizim buralarda böyle insanlar olmakla beraber böyle düşünen çoğunluk ne yazık ki olmamak! (sonsuz ünlem)
İşsizlik, ekonomi, zamlar falan derken bizim insanımızın temel problemi olmanın ötesine geçti. Öncelikli problemimiz ölmek ya da ölmemek. Ölmenin “gerçekten” bir kaçış olduğu bir gerçekliğe, idealist yaklaşımların çaresiz kaldığı, umut dolu bakışların matlaştığı bir geleceğe doğru olanca hızımızla gidiyoruz. Hepimizin aklının bir tarafında belediye seçimleri, yolsuzluklar, yaşam şartlarının zorluğu falan öylece duruyor.
Olmak demek “neden varım? nerden geliyorum? nereye gidiyorum? gidiyor muyum?” gibi sorulara karşılık gelmiyor buralarda. Olmak demek “kirayı inşallah ödeyebiliriz, işten kovulursam ne yaparım?” gibi sorulara denk geliyor.
****
Büyük geldi
Kargocu : Talaş Tümay burda mı?
Tunç : Evet şu güzeller güzeli kadın o.
Talaş : Ahaha. Siz bakmayın ona. Benim buyrun.
Kargocu : Şuraya bi imza alayım.
Talaş : Acaba biraz bekler misiniz denemek istiyorum büyük gelebilir.
Tunç : Gözlük mü söyledin yine.
Talaş : Ne gözlüğü ya.
Tunç : Büyük gelebilir dedin. Astigmatın mı azdı yine nedir?
Talaş : Ayakkabı söyledim gerizekalı. Astigmatımla ne ilgisi var.
Tunç : Şu ağzı bozuk kadın o.
Kargocu : Ehe mehe.
Talaş : Ehe mehe mi?
Kargocu : Abla kusura bakma komik geldi.
Talaş : Bak olmadı işte.
Tunç : Eee kalk bi gez bakalım görelim.
Talaş ofiste biraz yürümeye başlar. Yeni ayakkabısını dener.
Talaş : Ne diyosun?
Tunç : Harika. İğrenç.
Talaş : Hangisi.
Tunç : İkisi de aynı değil mi?
Talaş : Öfff. Harika mı iğrenç mi yani?
Tunç : Haa. İğrenç