Yakup : Hilmi hadi lan! Ağaç olduk! Ayı oğlu ayı!
Kadriye : Leynnn. Ayuuu. Ayunun evladı! Hadi leeen.
Hilmi : Geliyorum!
Telefonu kıç cebime, dizüstü bilgisayarımı da çantama koyup evden çıktım. Asansör aynasından üstüme başıma çeki düzen verdim. İnmeden önce aynaya son kez bakıp motivasyon cümlemi kurdum: “Hadi olum Hilmi! Ne bayramlar atlattın hadi olum!”
Yakup : Paşam bizi bekletmese bir gün! Dişimi kırıcam!
Kadriye : Ene! Şuna bak şuna bak! Giydiği gömleğe bak rezil etcek bizi.
Bizimkiler -annem ve babam- söylenirken arabaya bindim. “Tamam” dedim. “Hazırım!”
***
Sitem dolu konuşmalarına bir süre devam edip sustular. Yolu izlemeye başladım.
Ağaçları ve yol kenarından akıp giden ırmağı izledim uzun uzun. Bu sürekli bakışlar anılara götürdü beni. O anılar ise İzmir’e.
Ege Üniversitesi’ni kazandığımı öğrendiğim sevinçten havalara uçmuştum. Gitme vakti yaklaştığında ise coşku yerini hüzne bırakmıştı. Ailemi, köyümü ve doğduğum toprakları bir süre de olsa göremeyecektim.
İzmir’de geçirdiğim ilk birkaç hafta oldukça zorlandımsa da bir zaman sonra şehre alıştım.
Babamın sorusuyla hayallerim dağıldı.
***
Yakup : Leen. Musa amcanın kızını sana alacaz. Serpilmiş kocaman olmuş.
Kadriye : Çok güzel kız oldu maşallah.
Hilmi : İstemiyorum ben.
Kadriye : Viri! Ney ney? Nasıl istemiyormuşsun?
Hilmi : Yaa ben okulu bitirdikten sonra İzmire yerleşmeyi düşünüyorum.
Kadriye : Delirtcek bu çocuk beni. Annem biz sen mutlu ol istiyoz. Çamaşırın yıkansın, yemeğin pişsin istiyoz.
Hilmi : Eee ben yapıyorum zaten onları!
Yakup : Olmaz oğlum olmaz! Karı eli değmezse olmaz. Nereye kadar yapcan?
Hilmi : Yaa allah allah istemiyorum.
Kadriye : Şuna bak!