Kordon sonunda bulunan çay bahçesi.
Saat 10:00
“Turgut Bey’in köpeği değil mi o?”
“O tabi o. Her gün aynı saatte gelir. Hiç şaşmaz.”
Yaşlı köpek; denizi karşıdan gören bir bankın hemen yanına oturup, boğazı izlemeye başladı.
“Bak görüyor musun oturdu yine oraya.”
“Köpek der geçersin! Şuna bak resmen yas tutuyor rahmetlinin ardından”
“Öyle öyle.”
İki adam çaylarını içmeye devam ettiler. Birisi derin bir “of” çekti. Diğeri sanki o bir şey demişçesine kafasını salladı.
“Dostları anarken geçmiş zaman kullanır olduk Hurşit Bey”
“Öyle valla Kemal Bey! Ne çabuk geçti bir ömür.”
Köpek yavaş hareketlerle yattı. Kafasını ön patilerinin üzerine usulca koyup boğaza bakmaya devam etti.
***
Denizi karşıdan gören bir bankın hemen yanı
Saat 10:18
Ön patime konan bir sineği kovaladıktan sonra boğazı izlemeye devam ettim. Geçmişi düşünmeye başladım. Taa en başından itibaren!
***
Henüz yavru bir köpektim. Çok sevdiğim dostum; beni, her zaman olduğu gibi, yürüyüşe çıkardı. Saatlerce yürüdük. Her çiçeği, her köşe başını kokladım. Her kediye havladım ve her kelebeği tutmaya çalıştım. Daha önce hiç görmediğim bu sokaklarda yürümek çok hoşuma gitmişti. Büyük bir parkın yanından geçtik. Her seferinde parka gitmeye çalıştım fakat tasmam çekilip durdu. “Parka gitmeyeceksek gezmenin ne önemi var diye düşünüp yolun ortasına oturdum” dostum bir süre kafamı sevdi. Parka gitme isteğimi bile unutturdu bu hareketi. “Hadi oğlum gel” der demez yürümeye başladım.
Biraz daha yürüdükten sonra -ki iyiden iyiye susamıştım- bomboş bir sokağa girdik. Sokakta ne bir insan vardı ne de bir kedi… İnsanlar sokaklarda olmayabilirler ama kedilerin olmaması görülmüş şey değildir! Kesin bir yerlere saklanmışlardır diye düşündüm. Kulaklarımı dikip her çöpün kenarına, her binanın girişine dikkatlice baktım.
Sonra birden durduk.
Kaldırımda bulunan bir levhanın direğine bağladı beni. Eğildi sonra. Çantasından bir kap ve bir su çıkardı. Kabı hemen yanıma koyup başımı okşadı. Sonra gitti.
Onu bir daha görmedim.