Kün kutsal Büke’nin (nehir) kenarına inip tanrısına seslendi.
“Tanrım onu öldürmemize izin ver. Obamızı korumamıza izin ver. Ettiğin olsun.”
Kün’ün bir kaç adım gerisinde, dizlerinin üstüne çökmüş bekleyen dört savaşçı mızraklarına alınlarını değdirip tekrar ettiler. “Ettiğin olsun.”
Toprağa eğilmiş başını yavaş yavaş kaldırdı Kün. Gözlerini derenin karşı kıyısına, ormanın derinliklerine dikti. Savaşçılar yavaş yavaş doğruldular. Dolunayın önünde yarı-tanrı gibi duran Kün’e baktılar. Ondan gelecek işareti dikkatle beklediler.
Kün; kafasını -omuzunun üstünden- yavaşça çevirdi. Bu hareket AV’ın başladığını gösteriyordu. Kün yaydan çıkan bir ok çevikliğiyle Büke’nin suyuna atıldı.
***
Karşı kıyıya çıktıklarında ilk iş gizlendiler. Savaşçılar bir yandan etrafı kolaçan ediyorlar diğer yandan ise Kün’den gelecek işareti bekliyorlardı. Kün gözlerini kapattı. Henüz yola çıkmadan önce aynı zamanda köyün yaşlılarından olan babasının ona söylediklerini anımsadı.
“Büke’nin karşı kıyısında tanrı seni terk edecek. Sakın ha ondan bir işaret beklemeyi umma. Ormanı dinle. Onu dikkatle dinle. O seni yönlendirecek”
Öyle de yaptı Kün… Ormanı dinlemeye koyuldu. Önce sürüngenlerin yapraklarda çıkardığı hışırtıları duydu. Sonra Büke’nin kıyısında uçan bir kelebeğin kanat çırpışını.
Doğayı nasıl dinlemesi gerektiğini Eçi’den öğrenmişti. “Onu kızdırmamanın tek yolu onu anlamaktır. Onu anlayabilirsen sana rehberlik eder” demişti Eçi.
Aradığı ses kulağına çarptığında tuhaf bir ürperti hissetti Kün. Ormanın derinlerinden gelen hırıltıyı duydu. Bu sesin Canavar’a ait olduğunu biliyordu. Gözlerini dolunaya dikti. Dolunay bulutların arasına girmek üzereydi. Sese doğru gitmeleri için önlerinde çok az bir zaman vardı.
Kün tiz bir ses çıkardı. Savaşçılar liderlerine döndü. Ondan gelecek emirleri bekliyorlardı. Kün el işaretleri ile AV’ın planını onlara anlattı. Savaşçılar iyice dinledikten sonra kafaları ile planı onayladılar. Kün yerinden fırladı. Savaşçılar bir şimşek gibi liderlerinin peşinden koşmaya başladılar.
***
Uzunca koşuşturmanın ardından. Açık bir araziye vardılar. Kün gözlerini kapattı. Ormanı dinlemeye başladı. Hırıltıyı daha net duymasına rağmen hala yakın olmadıklarını hissediyordu. Tuzağı kurup bir süre beklemenin doğru olacağına karar verdi.
Sırtında tuzak asılı olan savaşçıya dikti gözlerini. Tuzakçı kendine doğrultulmuş gözleri görür görmez doğruca alanın ortasına koşup tuzağı hazırlamaya koyuldu. Sırtında taşıdığı ceylan’ı alanın ortasına koydu. Beline asılı olan boynuzdan yapılmış bir kap çıkardı. Kabın ağzını eliyle kırıp içindeki sıvıyı ceylanın üzerine döktü. Yavaş yavaş doğrulup geriye doğru adımlamaya başladı.
Tuzakçı onlara doğru gelirken, savaşçıların burnunu kan kokusu sarmıştı. Bu koku; biraz sonra Canavar’ı buraya çekecekti.
Kün -tekrar- gözlerini kapatıp ormanı dinlemeye başladı. Böyle anlarda ruhu başka diyarlara gidiyormuş gibi görünürdü Kün. Savaşçılar liderlerini izliyorlardı. Bir süre sessizce devam eden bu bekleyip Kün’ün gözlerini birden açması ile noktalandı. Savaşçılar mızraklarını sıkıca kavradılar. Kün fısıldadı. “Geliyor.”