Bu aralar nereye baksam görüyorum onları. Tatsız insanlar.
Sayıları günden güne artıyor. Onlar her yerde. Otobüs durağında bir tanesine denk gelmeniz mümkün.
Şehrin kötü müzik çalan kafelerinde sipariş verirken görebilirsiniz bir tanesini. Yer küreye kusulmuş gibi oradalar ve gerçekler.
Hepsinin sebebi farklı. Hepsi gerekçesi konusunda kendince haklı. Kimisi çok tatsız boynunda ilmeğin izini görmek mümkün.
Kimisi bir şekilde keyif almaya çalışıyor hayattan. Ne olursa olsun devam ediyor.
İdeal olan hangisidir konusundan bahsetmeyeceğim. Başarının sırrı üzerine bir yazı da beklemeyin benden. Bu yazı tatsızlık üzerine bir yazı. Son cümleyi okuyan kimse özel hissetmeyecektir büyük ihtimalle.
Özel hissetmek isteyenler gerzek televizyon programlarına çıkan yaşam koçlarını, para avcısı internet blogu yazarlarını ve kitapçıların çok satanlar raflarını takip edebilirler.
Ne diyorduk, tatsızlar. Kendimi ayırmıyorum bu insanlardan. Tatsızlar kafilesinde bana da bir yer var.
Gelin görün ki, herkes aynı oranda tatsız da değil. Kimisi çok tatsız haklı yere. Boynunda ilmeğin iziyle dolaşıyor adeta. Kimisi daha az tatsız.
Hayattan keyif almaya çalışıyor. Baktığınız zaman ne bir ortak yön bulabiliyorsunuz, ne başka bir şey.
Ekşi bir tat var ağızlarda. Havva’nın yediği elma’dan kalan bir tat bu. Günahın tadı. Ölümlü olmaya mahkum olmanın tadı. Bu tam olarak hırsın tadı. Güzellik dolu cennetten kovulmanın bıraktığı ekşi tat.
Bizi özel hissettiren de bu tat; klişe yapan da bu tat. Sevapların mimarı da bu tat günahların azmettiricisi de…
Bir tat var ağızlarda. Ekşi bir tat.