Geçtiğimiz hafta bir haber şöyle yalayıp geçti. “Rusya’da kutup ayıları şehre indi, acil durum ilan edildi.” Kuzey Buz Denizi’nde, Novaya Zemlya adalarında oluyor bu olay. Ki bu adalar, bir omurgaya çok benziyor. Merak ettiyseniz bir bakın derim.
İşte bu adaların ana yerleşim merkezinde 52 ayı gelmiş. 10 ayı yerleşmiş, çıkmıyorlar. Rusya’da nesli tükenen hayvanlar kategorisinde olan Kutup Ayılarını vurmak yasak. Çözüm üretilmeye çalışılıyormuş.
Dünyada ayı çok biliyorsunuz. Bunlardan biri de Çöl Ayısı idi. Çölde ayı yaşamıyor ancak karikatürlerde “yaşatılıyor.” (Bir de fıkralarda… Geviş geviş gülerken ‘çölde kutup ayısı’ konulu fıkra anlatanlara rastlamışsınızdır. Talihsiz bir duruma işaret için de kullanılıyor. Ayının fıkradaki arkadaşı ise Bahtsız Bedevî)
Neyse bu Çöl Ayısı bir lâkap. 1991’de ilk körfez harekâtını yöneten ve 2012’de ölen Amerikalı general Norman Schwarzkopf’un lâkabı. Niye öyle denmiş, bilinmiyor. İri cüsseliymiş, bir de çabuk öfkelenen bir yapıya sahipmiş, sık sık dönemin genelkurmay başkanı Colin Powell ile atışırmış.
Türkiye’de ise generalden esinlenen “Otel Ayısı” vardı. Rahmetli siyasetçi Mustafa Taşar.
Taşar bu lakabı 1991’de Semra Özal’ın ANAP İstanbul İl Başkanı seçildiği kongrede almış. Özal’ı desteklemek üzere The Marmara Oteli’ne kamp kuran Taşar, siyasi gücünün ne olduğunu anlatmak için, “Körfez Savaşı’nın komutanı Norman Schwarzkopf nasıl çöl ayısı ise ben de otel ayısıyım.” demiş. Basında büyük yankı uyandıran bu sözler yüzlerce köşeye de konu olmuş. Daha sonra rahatsız olan Taşar pek çok dava açmış.
Çanakkale’de Arıburnu cephesinde çarpışan 5.Tümen Kurmay Başkanı Binbaşı Mehmet Arif Bey de “Ayı” lâkaplılardan. Ayıcı Arif olarak tanıyoruz kendisini. Kurtuluş Savaşı’nda da çarpışan bu yiğit kumandanın lâkabını nerden aldığını okuyalım:
“Arif’de 11. Tümen kumandanı unvanıyla Adana’nın kurtuluşu için Pozantı cephesine gönderildi. Nisan 1920 içinde Bolu isyanlarını bastırmak üzere İNEGÖL taraflarına geldi. Bir yandan eşkıyaları takip ediyor, diğer yandan da Yunanlılara karşı batı cephesini takviye ediyordu.
Bir gün Mezitli ormanlarında üç aylık bir ayı yavrusu bulundu. Arif’in karargahına getirildi. Ayı yavrusu gayetten sevimli idi. Verilen sigaraları içiyor, genç kızları ve kadınları gördüğü zaman dikkatle bakarak aşk şarkıları söylüyordu. Arif, sevimli ayısı ile o kadar iyi arkadaştı ki zaman zaman onunla el şakası yapar, hatta güreşirdi bile.
Kendisini ziyarete gelen kumandanlara da ayısını gösterirdi. Hatta bir keresinde Ali Fuat Cebesoy yanına geldiğinde ayısını makam arabasının arkasına bile oturtmuştu. Araba çalıştığında ayı bulunduğu yerden atlayarak kaçmış, korkusundan altını bile ıslatmıştı…
Arifin bu garip merakı onun adını “AYICI ARİFE” çıkarmıştı. Cephe görevini yaparken üzerine giydiği paltosunun yakaları bile ayı postuna benziyordu.” (Cezmi Yurtsever-Seyhan Tarihi)
Son olarak “entelektüel ayı”dan söz etmek istiyorum. Ağzında piposu, boynunda atkısı, güncel konulardaki keskin eleştirileriyle hatırlıyoruz kendisini. Elbette çizeri Rahmetli İsmail Gülgeç ile birlikte. Siyasi mizahın bu “zarif” ayısı yıllarca bant karikatür olarak bizlerleydi.
Kutup ayılarından girdik, tarihten çıktık. Büyük kahramanları tenzih ederek söylüyorum, şehirlerimizde isimlerini bilmediğimiz nice “ayı” yaşamakta ve dolaşmakta. Bunlar doğadaki benzerlerinden farklı.
Her an bir köşe başından karşımıza çıkabilirler. Dikkat diyorum, başka bir şey demiyorum. Aman dikkat!