…Biraz sonra, bu iki yabancı -onları rahatça görebileceğim şekilde- durdular. Yol kenarında bulunan iki taşın üstüne oturdular. “Huuh” gibilerinden bir ses çıkardım kendi kendime. Farklı hayatlar, farklı insanlar ama aynı davranışlar. Tıpkı dakikalar önce burda oturan iki serseri gibi bu iki serseri de aynı yere oturmuşlardı.
Bir süre izledim. İlginç bir şekilde bu iki adamın tanıdık olduğu hissine kapıldım. Daha doğrusu tam olarak bu “an” ı daha önce aynen yaşadığımı düşündüm.
Konuşmalara kulak kabarttım.
+ Yavaştan ölüyoruz.
– Anlamadım!
+ Neyi anladın ki zaten!? Ölüyoruz diyorum… Yavaş yavaş.
– Ölüyor muyuz? (panik bir sesle) Neden neden neden ölüyoruz? Yol bilmez bir kurşunun hedefi mi olduk?
+ Hayır aptal! Vurulduğumuz falan yok. Ölen biz değiliz. Yani aslına bakarsan biz de ölüyoruz ama yalnız değiliz. Bütün insanlar yavaştan ölüyor.
– Hehe yalnız değiliz.
+ Evet. Değiliz.
Bu konuşmaları daha önce duyduğuma adım gibi emindim. Aklımı kaçırdığımı düşündüm. Dinlemeye devam ettim.
+ Devam etmeliyiz. Güneş batmadan geceyi geçirebileceğimiz bir yer bulmalıyız.
– Biraz daha otursak?
+ Zaten yeterince oturduk! Dinlenmiş olman lazım!
– Şey… Kızma ama… Acıktım. Şu güzel ekmeklerden birazcık yesem olur mu?
+ Tamam. Elini hızlı tut. Geç kalmamalıyız. Aksi halde karanlık çöker.
Evet! Evet! Daha önce birebir duyduğum konuşmalardı bunlar! Hatta ve hatta bu adamlar az önce burdan geçip giden iki yolcudan başkaları değildi! Bu iki serserinin bu dünyadan olmayan bazı kötü güçlerin, -belki cadı, belki hortlak- hizmetkarı olduğunu düşündüm. Hemen ayağa kalktım. Kalkmamın hiddeti ile masanın üzerindeki boş bira şişeleri devrildi. Birazcık da zorlanarak tüfğeime doğru bir kaç adım attım. Tüfeğimi alıp geri döndüğümde sessizce olanı biteni izlemeye devam ettim.
– Ne taraftan gideceğiz?
+Geldiğimiz yönün aksine.
– Ne taraftan gelmiştik ki?
+Şu taraftan. (Eliyle yolun bir ucunu göstererek)
– Hmm. O halde?
+Aptal!!!
Derin bir nefes aldım. Bir gözümü kapatıp tüfeğimi bu iki serserinin üzerine doğrulttum. Beni görmedikleri için herhangi bir hareket yapmadılar. Namluyu birazcık indirdim. Bu ucubeleri canlı yakalayıp konuşturmam gerekiyordu. Ölmelerini istemiyordum. Tetiği çektim.
İçkinin etkisi midir bilmem! ıskalamıştım. Birden sıçrayıp büyük kayanın arkasına saklandılar. Korktuğumu hissettim. Bu iki ucube, artık, bana her türlü kötülüğü yapabilirlerdi.