-Hayır! Hayır! Rica ederim! Elimi öptürmem!
-Tunç salak salak konuşma! İnsanlar bakıyor! Gerizekalı, elini mi öpmeye çalıştım ben senin? Alt tarafı bir şey öğrettin ne bu havalar!
-Hahaha.
-Gülme!!!
Sessizlik oldu bir süre. Talaşı daha fazla sinir etmek istemiyordum. Bu yüzden sessiz sessiz gülüyordum. Zaten şuan bana bakmıyor. Gözünü alabildiğine ufuğa dikmiş sinirli sinirli uzaklara bakıyor.
Talaş: Bakar mısınız?
Garson: Tabi. Karar verdiniz mi?
Tunç: Sen bana tavuk suyu ver ustam
Garson: Ta-vuk-su-yu. İçecek ister misiniz.
Tunç: Yok teşekkür ederim. (Çorba içiyoruz ya zaten!)
Garson: Hanımefendi siz ne alırdınız?
Talaş: Beyin istiyorum ben.
Bu cümleyi kurarken bir kaşı çatıktı Talaşın. Muhtemelen bana laf sokmak istiyordu. Aslında onun istediği çorba çeşidi “sabır” falan olmalıydı. Tabi listede böyle bir çeşit yoktu. O kadar sinirlenmiş olsa gerek ki yaratmak istediği etkiye yoğunlaşırken komik duruma düştüğünün farkına varamamıştı. Lafa girdim.
-Niye aşkım seninki idare etmiyor mu?
Garson bey kahkaha attı. Bu hareketinin doğru olmadığını düşünüyor olsa gerek bir eliyle ağzını kapatıp. “Kusura bakmayın efendim” dedi. Bu sırada ben de gülüyordum cevap veremedim. Talaş’ın sinirli haline baktıkça gözlerimde yaşlar birikiyordu çılgınlar gibi gülüyordum. Suratıma boşalan bir bardak suyla kendime geldim.
-Aşkım şaka yapıyorum yaa.
-Başlarım şakana! Gerizekalı! Gidiyorum ben!
Bir hışımla kalktı. Garsona “Çekil şurdan” dedi. Ona da sinirlenmişti. Arkasından fırladım. O kadar hızlı yürüyordu ki birazcık koşmak zorunda kaldım. Arabanın ön koltuğuna oturmuş bekliyordu.
-Aşkım ne kadar hızlı yürüdün!!! Zor yetiştim.
-Hadi hadi gidelim şuradan. Saçma sapan işler yaptırıyorsun bana.
Gaza asıldım. Otoparktan çıkarken göz ucuyla restoranın kapısına baktım kimseler gözükmüyordu. Talaş’a döndüm.
-Gördün mü bak! Hiç sorun çıkmadı. Garson suça dahil olunca kimse umursamadı nereye gittiğimizi.
-Öff Tunç. Ne olursun bir daha yapmayalım. Yaa arkamızdan gelip arabanın önünü kesselerdi!
-O zaman öderdik ya. Nedir yani?