…Ofisten gelen bir kaç gereksiz mesajla ilgilendikten sonra kafamı, tekrar, kürsüye çevirdim. Konuşmacı konuşmasını sürdürüyordu…
“…Bulunduğu kabın şeklini almak maddenin sıvı halinin önemli bir özelliğidir. Bu sözü birçoğunuz okul sıralarından hatırlıyorsunuzdur. Çoğu zaman insanın maddenin sıvı hali ile aynı davranış hafızasına sahip olduğunu düşünmüşümdür. Evet, hiç birimiz içinde bulunduğumuz kabın şeklini almıyoruz fakat bu sadece maddi bir gerçeklik olarak boşlukta duran bedenimiz ile ilgili bir mesele bu açıdan bedenle ilgili bir duruma refere etmiyorum. Maddenin sıvı hali ile benzeşen yönümüzün düşünce dünyamız olduğunu düşünüyorum.”
Dıııt. Dıııttt.
-Akşam bize gelsenize yemeğe?
Gönderen Şelale
-Tamam. Haberleşiriz.
“…Peki nedir bu düşünce dünyası. Biz neden düşünüyoruz? Düşünen bir varlık olan insanın düşüncesi ile varlığını tanımlaması, hepinizin Descartes’tan aşina olduğu bir felsefi yaklaşım. Aslına bakarsanız düşüncenin artçısı diyebileceğimiz varlık durumu insanın anın öncesi ve sonrası ile ilgili düşünceler geliştirebilmesi durumundan fazlası değil. Bir hayvanın gelecek planı olmadığı gibi, geçmişe yönelik saplantıları da olmaz fakat, bir çoğunuzun bildiği gibi, insan her ikisine de sahiptir. İşte bu varlık durumu, doğal olarak, insanı sürekliliğe sokar. Bu süreklilik çoğu zaman saçmalamamıza da neden olabilir. Aslında bu konuşmamın özünü oluşturan da tam olarak bu….”
Zırrrrr zırrrrr zırrr
Hay allah. Açmasam olmaz şimdi.
Pardon. Özür dilerim. Pardon…
-Efendim Talaşcığım.
-Aşkım Şelale aradı akşam yemeğe çağırıyor bizi gidelim mi ne dersin?
-Ben tamam yazdım zaten. Gideriz tabi ya.
-Yupppi. Eee napıyorsun?
-Hayatım konferanstayım sonra görüşsek olur mu. Kaçırmak istemiyorum konuşmayı.
-Benden değerli mi?
-Hönk?
-Şaka şaka hadi görüşürüz.
Pardon.. Pardon… Bir sürü tiksinen bakışın arasında yerime oturabildim. Bütün bu telefon saçmalığı yüzünden yarım yamalak dinleyebilmiştim konuşmayı.
“…Son olarak, iyi ve kötü tartışılmaya devam etsin, habitat dışı diyebileceğimiz bu davranış biçimleri; insanlığın bugün içinde bulunduğu en büyük sosyal problem diyebiliriz. Sanıyorum elimizdeki en geçerli yöntem, hala, doğaya bakmak, doğayı anlamak ve doğayı bir çok noktada taklit etmek. Aksi halde habitatın gerçekleriyle bağdaşmayan türlü düşünceler bir süre sonra kendi gerçekliğini yaratacaktır…”
Alkış, kıyamet…