Eylül 2017 yılında vefat eden Cumartesi annesi, Güzel Şahin böyle demişti: “Biz yaz, kış, sıcak, soğuk demeden buradayız ve çocuklarımıza sahip çıkıyoruz. Asker ve polis anneleri de buraya gelse… Eğer tüm anneler birleşirse kimse ölmez ve analar ağlamaz.” Ancak, Analar ağlamaya devam etti. Güzel Anayı dinlemediler, duymadılar, duymak istemediler belki de…
Cumartesi Annelerinin 700. buluşmasını dağıtan İçişleri Bakanı ise şöyle diyordu 2018 Ağustosunda: “Anneliğin terör örgütlerince istismar edilmesine, teröre kılıf yapılmasına göz mü yumsaydık?”
Sosyal Demokrat kökenli yazar Sevilay Yılman, Habertürk sitesindeki yazısında, İçişleri Bakanı’na cevap veriyor: “…ancak babalıkta nasıldır bilmiyorum bu iş ama bir ana olarak söylüyorum; Hiçbir anne kim vurduya gitmiş evladının ölümü üzerinden istismara kalkışmaz! Hiçbir ana!”
Sadece o değil, pek çok sanatçı, siyasetçi bu duruma tepki gösterdi. Bir dönemin ayıbını niye üstleniyorsunuz diye seslendi siyasetçilere…
Peki ne olmuştu 25 Ağustos günü Galatasaray Meydanı’nda… 699 haftalık sürede kimi zaman polisin sert tutumu vardı ama böylesi görülmemişti. Anneler geliyor ve oğullarının akıbetini soruyorlar, 90’lı yılların başında kaybedilen çocuklarının hiç olmazsa bir mezarı olsun istiyorlardı.
2011 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ile birlikte Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde “Acılarınızı dindireceğiz” demişti Cumartesi Analarını kabul edip. Zamanın başbakanının bu yaklaşımı gönülleri yumuşatmıştı. Analar, sonra ne değişti de bakan tarafından terör destekçisi ilan edildi ve “doğrudan doğruya terör örgütünün sözcülüğünü yapıyorlar” cümlesiyle yaftalandı?
700. buluşmaya destek verenlere bu kez TOMA, plastik mermi ve coplarla sertçe müdahale edildi. Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’i polise vermeyen milletvekillerinin tablo gibi fotoğrafı Cumhuriyet’ten Vedat Arık’a ait. Şimdiden ikonik bir fotoğraf. Bir özet. Boğazınızı düğümleyen bir özet. Babasının katilini bulmak için 11 yıldır uğraşan bir genç adamı, dostları bacaklarından, kollarından tutmuşlar endişe içinde… O genç, Anadolu’nun yiğit evlatlarından Hrant Dink’in oğlu… (Hrant, hani şu göz göre “güvercin ürkekliğiyle” sokak ortasında vurulan, katledilen Türkiye sevdalısı aydın kişi. Ermeni diyasporasıyla, Türk ırkçılarının ortaklaşa nefret ettiği kocaman yürekli adam.)
O tarihi fotoğrafa eşlik eden bir de polis seslenişi var haberin videosunda: “Gel lan buraya!” Gruptan bir tek onu istiyor polis. Neden acaba? Milletvekilleri vermiyorlar genç adamı. Bağıra çağıra tutuyorlar. Sahiden polis Arat Dink’i neden istiyordu sizce?
Bir fotoğraf vardı ertesi günün haberlerinde. 26 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesi baş sayfası. 23 yıl önce kaybedilen Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak, 1997 yılında aynı yerde gözaltına alınıyor. Şimdinin milletvekili (başka bir kocaman yürekli adam) Ahmet Şık çekmiş fotoğrafı. O zaman kadın polisler bereliymiş. Elleri arkadan kelepçelenmiş. 4 polis algılanıyor arkasında. Ensesinden kavramış bir kadın polis. Sanırım ekip aracına yöneltiyorlar.
Günümüz… Büyük fotoğrafta yine Emine Ana var. Saçları beyazlamış, pamuk gibi olmuş. Bu kez kadın polisler robokop gibi giyinmiş. Gaz maskeleri falan var. Bir kadın polis başörtülü. Emine Anayı iki polis tutuyor bu sefer. Kelepçeli değil, kollarına girilmiş. (Devamında ekip aracının orada serbest bırakmışlar.) Bu kadar yılda aldığımız mesafe bu. Peki, hani Cennet analarımızın ayağının altındaydı?
Bazen diyorum kendi kendime, ne yaptık da bu hallere düştük biz? Aslında galiba soruyu şu şekilde sormam daha uygun: Ne yapmadık da bu hallere düştük?
Mehmet Akif Ersoy, Safahat 7. Kitap’tan bir alıntı:
“‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”