-Aşkoooooooooooom!!!
-Şelale yeter! Allah allah ya.
O an içtiğim suyu püskürterek güldüm. Geçtiğimiz 10 dakika boyunca, Erdem’in cevap vermemelerine aldırmadan, her seferinde, “o” ları uzatarak “aşkom” dedi Şelale.
-Tunç acayip haklısın kanka. Bu kızın içinde meslek liseli bir erkek var!
-Aaa! Tunç sen benim için öyle mi diyorsun? Ne ayıp!
-Öyle ama Şelalecim. Ne yalan söyliyim hoşuma gidiyor bu durum. Gülerken su püskürttüm ya daha ne olsun.
Irrrrrğğhhh. Çıkırt. Çıkırt.
Önce duyduğunuz “ııırğğh” sesi kollarını yana açıp uyanmaya çalışan Talaş halidir. Sonraki çıkırtlar ise çenesini tutup bir sağa bir sola hızlıca çeviren ve vücudunun isteklerini anlayabildiğini iddia eden Talaş halidir. Dayanamadım. “Kırılacak o boynun bir gün!” dedim. Cevap vermedi. Haspam.
-Erdemcim ne zaman gelicez bu mükemmel bir yer görmelisiniz! piknik alanına?
-Vayy Şelale hanım. Aşkımı falan bıraktınız bakıyorum. Erdemcim olduk şimdi de. Ayrıca oranın adı Hocalı. Mükemmel bir yer görmelisiniz diye dalga geçtiğin benim size orayı tasvir ediş şeklim.
-Tasvir mi? O pek olmadı sanki oraya ha?
-Şelale susar mısın hayatım bak zaten sıcak.
Bir süre sessizce gittik. Ormanın içine doğru uzayan toprak bir yola saptık. Sonra araba birden durdu.
-Erdem burda niye durdun oğlum?
-Burdan sonrasına bu araba gitmez. Yaya olarak devam edeceğiz.
Şelale’nin o anki bakışını hala unutamıyorum.
-Aşkım ne saçmalıyosun. Yol aynı devam ediyor gören de kayaya denk geldik sanar. Senin ekşın yaşayasın gelmiş.
Erdem bu sırada tam çıkıyordu. Birden durdu. Vücudunun bir yanı araba dışındayken Şelale’ye doğru döndü. “Aşkım” dedi. “Mükemmel bir yer görmek istiyorsan emek vermelisin.”
Dayanamadım lafa girdim. “Erdem olum saçmalama. Amerikan sinemasını pazar pikniğimize taşıma” Bu kafiyeli söylemim Talaş’ın hoşuna gitmişti. “Ahahaha” gibilerinden bir ses çıkardı. “Sen şair olacak adamsın be Tunç” dedi. Ruhum okşanmıştı. “Öyle” dedim. “Ben ismin en çok sen halini” severim.