Saat 2:00
Çıkırt
-Hay aksi!
Kapının kapanma sesinin ardından anahtarımı içerde unuttuğumu fark ettim. Küçük bir yürüyüş planladığım için cüzdanımı yanıma almamıştım. Başladım yürümeye…
-Talaşı arasam mı? Hayır hayır olmaz. 2 Hafta önce ayrıldık! Şimdi geri dönmek için numara yaptığımı sanar. Gururumla yürürüm kordonda sabaha kadar.
Kordon geç saate rağmen kalabalıktı. Gözümle sahili tarıyordum. Bir ihtimal bir tanıdığa denk gelir “Kanka bugün sizde kalabilir miyim?” derdim. Gelin görün ki kendim gibi asosyal tiplerle dostluk kurduğumdan arkadaşımın arkadaşına bile denk gelemedim. Yürümekten yorulmuştum. Telefona sarıldım.
Dııııt… Dıııtt… Dıııttt..
Açmadı! Sabah görecek beni arayacak! “Gece dışarda kaldığım için seni aradım” diyeceğim. Kahkaha atacak. “Hadi ordan be! Bence içki içtin ve beni özledin” diyecek. Böyle durumlara ÇIKMAZ diyorum. Bu tip durumlarda; ne kadar haklı olursanız olun karşınızdaki öylesine haklı görünür ki kendi hakkınızı savunacak motivasyonu bulamazsınız. Benzer bir hissiyatı hiçbir şey almadan çıktığım süper marketlerde de hissederim. O cihaz ben geçerken ötse ve gözler üzerime dönse üzerime dönen bütün gözlere hak verebilirim. Hatta kendi kendime şöyle diyebilirim: “Madem bir şey almayacaksın ne diye geldin süper markete be adam? Demek ki amacın hırsızlık.” Toplumsal gelişmenin posasıdır bu ÇIKMAZ durumu! Toplum sizi öylesine kontrol eder ki, yanlış bir şey yapmayacağınız konusunda kendinize olan güveniniz dahi bu kontrolün gölgesinde yaşar…
Düşüncelerim telefonumun titremesiyle dağıldı.
-Efendim.
-Beni aramışsın Tunç! Nerdesin sen?
Sesi telaşlıydı. Yine bir ayrılık arifesinde içip içip onu rahatsız edeceğimi düşünmüştü.
– Sakin ol Talaş. Şey.. Immm.. İçkili değilim bak! buna inanmanı istiyorum. Daha öncekiler gibi bir durum değil bu. Sadece dışarıda kaldım ve gidebileceğim hiçbir yer yok. Anahtarımı evde unuttum. Tam kapıyı çekerken aklıma geldi. Sana gelebilir miyim?
– Şey.. Imm. Tabi gelebilirsin. İstersen nerede olduğunu söyle ben geleyim yanına. Hem biraz laflarız. Sonra beraber döneriz.
***
– Kusura bakma uyandırdım seni. Fakat arayabileceğim hiç kimse yoktu gerçekten.
– Sorun değil Tunç. Hadi yürüyelim biraz.
Deniz kıyısından yürümeye başladık. Birer sigara yaktık. Bir süre sessiz sessiz yürüdük. Özlediğimi hissettim. “Acaba o da beni özlemiş midir?” diye düşündüm. Konuşmak için gereken cesareti bir türlü toplayamadım.
-Demek arayabileceğin başka kimse yok haa?
-Valla öyleymiş. Eee koca 6 sene hep seninle vakit geçirdim. O yüzden bu sorumluluğu senin alman gerekiyor diye düşünüyorum.
-Doğru söylüyorsun.
Bir süre daha yürüdükten sonra. Taksiye bindik. Talaş bizim evi tarif etti.
– Talaşcım sana gitmeyecek miyiz?
– Bende yedek anahtarın var merak etme.
– Hadi ya.. Ee iyi madem.
***
Taksiden inerken, “Bekler misiniz 5 dakikaya ineceğim” dedi Talaş. “Tamam yenge” dedi taksici.
– Talaşcım anahtarı ver bana istersen. Kendim çıkabilirim. Gerçekten alkol almadım.
– Sende bir şeyler unutmuşum. Onları alırım.
– Peki sen bilirsin.
Asansöre bindik. Telefonunu çıkarıp karıştırmaya başladı. Garip bir şekilde bana karşı soğuk davrandığını hissettim. “Uykusu bölündü diye bu kadar trip atar mı insan ya? Keşke aramasaydım!”
Kapıyı Talaş Açtı. Hızlıca içeri girdi. “Anahtarını yerine asıyorum” diye bağırdı. Salonda oturup köpeğimi sevdim birazcık. Bir süre sonra Talaş kapıda göründü. Arkasında kocaman bir bavul vardı. “Oha ne çok şey unutmuşsun burda?” Ağlamaya başladı birden. Bir yandan gülmeye çalışıyordu. “Evet öyle olmuş.” “Ben gidiyorum Tunç kendine iyi bak ilaçlarını aksatma.” “Görüşürüz Talaş. Kendine iyi bak.”
Talaşın ardından odama doğru yürüdüm. Garip bir karamsarlık çöktü üzerime.
Telaş sardı dört bir yanımı…