Bir önceki yazıda, 19 Mayıs 1915, Arıburnu cephesindeki
taarruzumuzdan ve devamında da 24 Mayıs ateşkesinden söz etmiştim. İşte o gün, savaşla başlayan dostluk hikayeleri arasında en ilginç olanı çıkıyor karşımıza.
Plevne Ryan (Rayn)
Ateşkes günü, doktor olduğu anlaşılan yaşlı Avustralyalı bir subay da alanda dolaşmaktadır ve bir yandan da, ateşkes kurallarına aykırı olmasına rağmen fotoğraf çekmektedir. (O fotoğraflar, acımasız bir kıyımın günümüze kalmış tanığıdır aynı zamanda. İyi ki, çekmiş demeli mi?)
Subayın elindeki fotoğraf makinesine ilgi duyan Türk subayları yaklaşır yanına. Doktorun göğsünde bir sürü Osmanlı nişanı vardır. Subaylar ve askerler asabileşir. Acaba? “Kim bilir hangi şehidimizin madalyalarıydı bunlar? Kimin üzerinden aldı acaba” soruları havada uçuşur. Doktor durumu anlar, üzgün, yorgun ama gururlu bir ses ve aksanlı bir Türkçeyle konuşur: “Kimseden çalınmadı onlar. Plevne’de Gazi Osman Paşa’nın yanında savaştığım için göğsüme taktılar onları.”
Böyle bir açıklamayı beklemeyen genç Türk subayları ürperirler, doktora daha bir yaklaşarak bakarlar. Hem yaşlı doktorun hem de subayların gözleri dolmuştur. Kırık dökük birkaç cümle konuştuktan sonra, subaylar yaşlı doktorun elini öpmek isterler.
Bu subay, Avustralya’da Plevne Ryan olarak bilinen Sir Charles Ryan’dır…
Neden Plevne Ryan deniyor?
Çanakkale Savaşlarından yaklaşık 40 yıl önce…
Osmanlı ordusunda çalışacak doktor aranıyor.
İlanı gören C. Ryan’ın başvurusu kabul ediliyor ve 21 yaşındayken 1876-1878 Türk-Rus Savaşları sırasında göreve başlıyor. Gazi Osman Paşa ile Plevne Savunmasında birlikteler.
“Yazdığı anılarında ve her vesileyle Türk askerlerinin malzeme, ilaç, giyecek, yiyecekten mahrum şartlar içerisinde büyük fedakarlıkla ve kahramanca çarpıştıklarını hayranlıkla anlatır…” (Doç. Günay Çağlar)
Charles Ryan *, Osmanlı nişanlarını işte bu savaşlarda kazanır. Zaman içinde bu bilgiler ışığında kendisine Avustralya’da ‘Plevne Ryan’ ünvanı takılır.
“Avustralyalılar savaş yadigârı olmak üzere elbise düğmesi alıyorlar, bunun karşılığında çikolata veriyorlardı.” (Esat Paşa)
19 Mayısta göğsüne 948.000 mermi sıkan düşman kuvvetine, ateşkes zamanında misafir gibi davranan yüce gönüllü insanlar artık yok. O yüce gönüllü insanlar, vatanlarını savunurken, karşısındaki kuvvetlerin her türlü düşmanlık duygusunu tersine çevirmiş ve bir insanlık dersi vermişti.
‘Son Centilmenler Savaşı’ diyen boşuna dememiş…
Bir Anzak: “Hoşça kal eski dost; bol şans”
Bir Osmanlı: Güle güle git, güle güle gel!
(Vecihi Başarın, Hatice Hürmüz Başarın)
Atatürk, bu konuda son noktayı koysun.
“Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”
(Bu yazı ilk kez Gündem Memleket Gazetesi’nde yayımlanmıştır.)