Bir yandan orta şekerlimi yudumlayıp bir yandan meydanda koşturan çocukları izliyordum. Müezzin Bey benden önce gelmişti. Birazcık laflayıp, beklemeye koyulduk.
Yolun başında makam arabası belirdiğinde ahali şaşkın şaşkın söylenmeye başladı. Müezzin Bey ile birlikte ayağa kalkıp arabaya doğru yürüdük. Ne olup bittiğini anlamayan köylü yanımıza sıralanmıştı. Kaymakam Bey aracından indi.
-Öğretmen Samet! Eski dostum. Seni gördüğüme çok sevindim.
Kucaklaştık eski dostumla. Güzel anılar,resmiyet bariyerlerini yıkıvermişti. Tek tek bütün köylü ile tokalaştı Kaymakam Bey.
Kahvehanenin bahçesinde insanlardan oluşan bir çember kurulmuştu. Kaymakam Bey, Müezzin Bey, Jandarma Komutanı ve ben oturmuştuk. Kaymakam Bey köylüyle sohbete koyulmuştu. Bu sırada Muhtar gözüktü meydanın karşı tarafından. Telaşlı telaşlı bize doğru geliyordu.
-Kaymakam Bey, kusura kalmayın haberimiz yoktu.
-Ziyanı yok Muhtar! Resmi bir ziyaret sayılmaz. Eski dostumun ricası üzerine geldim. Köy okulunun bazı eksikleri varmış onları inceleyeceğiz.
-Zahmet etmeseydiniz Kaymakam Bey, biz hallederdik.
Kaymakam Bey, Muhtarın iş güzarlığını hızlı anlamış olsa gerek cevap dahi vermeden bana döndü. “İstersen geç olmadan okulu ve köyü gezelim. Eksikleri inceleyip derhal teminatını sağlayalım.” “Tabi” dedim.
Arkamızda ahaliyle beraber yürümeye başladık. Ben, Kaymakam Bey’e köyle ilgili bazı bilgiler veriyordum. Öğrencilik dönemlerimizde çokca sohbet etmişliğimiz vardı kendisiyle. Ülkesini ve insanlarını seven idealist bir arkadaşımızdı. Fazlaca ortak değerimiz olduğu için aradan geçen onca yıla rağmen bir an olsun irtibatımızı kaybetmedik.
Muhtar’a takılıyordu ara ara gözüm. Kendisini şikayet edeceğimden korkuyor olsa gerek, söylediklerimi dikkatle dinliyordu. Bir ara dayanamayıp lafa girişti Muhtar.
-Öğretmen Bey, okula gitmiyor muyuz?
-Okuldan önce Kaymakam Bey’e bağları göstermek istiyorum.
Muhtar telaşlanmıştı. Gittiimiz istikamette İmam’ın görkemli evi bulunuyordu. Köye ilk geldiğim zamanlar bir gezinti esnasında görmüştüm bu evi. Köyün yapılanmasına kıyasla büyük ve lüks bir yapıydı. Bağ evinin yanına geldiğimizde bu ilginç durum Kaymakam’ın da gözüne battı.
-Muhtar senin evin burası mı?
Ahali pişkin pişkin güldü bu taşlamaya.
-Yok Kaymakam Bey o ev, Nurullah Bey’in evi.
“İmam’ın adı Nurullah mıymış?” dedim şaşkın şaşkın. Cümlem bittiğinde, soğuk rüzgarlar esti. Kaymakam Bey, çözemediği bu durumu anlamak için Müezzin’e döndü.
-Müezzin Bey lojmanda kalıyorsunuz sanıyordum.
-Ben zaten, lojmanda kalıyorum Kaymakam Bey. Bu ev; köylü tarafından İmam diye de bilinen Nurullah Bey’in evi. Köylünün saygı duyduğu bir zat-ı muhteremdir.
Köylü homurdanarak onayladı Müezzin’in söylediklerini.
“Anladım” dedi Kaymakam. “Okula doğru gidelim geç olmadan.” Kaymakam Bey ile beraber kabalığın 10 adım kadar ilerisinden sohbet ederek yürümeye başladık. Okula giden yolun bağ yolundan ayrıldığı yol ayrımına yaklaşmıştık. Okula giden yolun kenarlarında da tıpkı Selvi Boyu’nu andıran büyük seviler vardı. Kaymakam Bey ile selvilerin köye ne kadar yakıştığını konuşuyorduk. Yıllar öncesinde, Kuğulu Park’ta oturup lafladığımız zamanlarda da yapardık aynı muhabbeti. Ağaçlar oraya da bir başka yakışırdı.
-Bu ufaklık da kim?
Kafamı kaldırdığımda Figen’i gördüm. Bize doğru yürüyordu. Ben nereye gittiğini çok iyi biliyordum. Bir hafta önce küçük bir tesadüf sonucu öğrendim bu durumu.
Haftasonu tatili gelmişti. Haftasonlarının sıkıcı durağanlaığından ancak kitap okuyarak kurtulabiliyordum. Eve geldiğimde okuduğum kitabı okulda unuttuğumu fark ettim. Doğruca okula döndüm. Geri dönüş yolunda Figen’i gördüm. Aramızda çok fazla mesafe olmamasına rağmen dalgın dalgın geçti önümden yavrucak. Gittiği yönde hiçbir şey yoktu. Ne çocukların oyun oynayacağı bir alan, ne köy bakkalı, ne eş-dost, akraba. Bu yol bağ evine gidiyordu. Bu yolu ya bağda çalışan köylüler kullanırdı ya da İmam’dan şifa uman andavallar. Birazcık işkillendim bu durum karşısında. Takip etmeye başladım. Bağ evinin önüne geldiğinde bir süre bekleyip içeri girdi Figen.
-Bu öğrencim Figen Kamakam Bey, oldukça zeki ve çalışkan bir öğrencidir.
Kaymakam Bey babaç bir tavırla başını okşadı Figen’in. Ürpertiyle geri çekildi yavrucak. Şaşırmıştık. Kaymakam bana dönüp sorgular gözlerle baktı. Birazcık eğilip lafa giriştim. “Figen, Kaymakam amcan okulumuzu ziyarete geldi. Ondan istediğin bir şey var mı kızım?” Bir kaç saniye önceki endişesi bir anda kayboldu yavrucağın. Çocuksu masumiyeti güzel bir gülücükle geri döndü yüzüne. Düşündü bir süre. Bu sırada köylüler yanımıza gelmişti. “Ruj istiyorum Kaymakam amca” dedi Figen. İkinci defa şaşırmıştık. Ahali pişkin pişkin gülmeye başladı. Köy yerinde, küçücük bir çocuğun ruj istemesi bir tek beni ve Kaymakam Bey’i şaşırtmıştı anlaşılan. İyiden iyiye öfkelendim “Okulumuza güzel güzel kitaplar gönderecek Kaymakam amcan. Hep berlikte kitap okuyacağız. Sen nereye gidiyorsun bakalım? Arkadaşlarının yanına mı?” Başını öne eğdi Figen. “Bağ evine gidiyorum öğretmenim” dedi. Muhtara döndüm öfkeyle, yanında Figen’in babası olacak soysuz da duruyordu. “Kaymakam Bey’e okulumuzu sen anlatmalısın Figen. Hadi bizimle geliyorsun.” Yavrucak “Oleeey” diye bağırdı sevinçle. Elimi tuttu sıkıca. “Ee hadi bakalım devam edelim” dedi Kaymakam Bey. Arkada köylü önde biz, yürümeye devam ettik.