İnanın bana, intikam denen duygunun ne olduğunu o güne kadar bilmiyordum. Tıpkı bir bilinmezin fısıltısı gibi birden içime düşüverdi. Günlerce, haftalarca uzun uzadıya düşündüm. İntikamımı aldığımda rahatlamalıydım. İntikam; ancak intikam alanın ruhu özgürlüğü kavuştuğunda değerli olurdu. Gelin görün ki amaca giden yollar türlü türlüdür. Görünüşte her birisi aynı kapıya çıkıyormuş gibi gözükse bile bir tanesi asıl olandır. Asıl olanı arıyordum ancak bu şekilde intikamım gerçekten değerli olabilecekti. Haftalar aylara, aylar yıllara döndü. Sabırla geçen senelerin sonunda aradığım fırsat kapıma geldi.
Yatakta doğruldum, kol saatimi taktım, terliklerimi giyip ayağa kalktım. Kollarımı arkaya doğru genişçe açıp bir süre bekledim. Bu halim; bir an için son bir kaç senemin vücut buluşu gibi geldi. Derince bir nefes alıp verdim. Aynı anda kollarımı serbest bıraktım. Birkaç saat içerisinde tıpkı vücudumun rahatlaması gibi ruhumda sonsuz rahatlığına erişecekti.
Odamın kapısını kapattım. Merdivenden inerken koridorun sonundaki kapıya baktım. Kapalıydı. Gözlerim doldu. Ruhumun derinliklerinden bir öfkenin yükseldiğini hissettim. Ağır ağır indim merdivenlerden. Bir bardak su koyup mutfak masasına oturdum. Duvar saatine baktım 09:52, kol saatime baktım 09:52… Gözlerimi gezdirdim odada. Eski, güzel günlere baktığımı hissettim bir an için. Benden çalınan güzel günlere…
Yalnızlığa mahkum edilişimin ertesi günü terk etmiştim bu evi. Azap dolu yıllar boyunca bir kere dahi gelmedim. İntikam günü gelip çattığında, geri dönmeye karar verdim. Birkaç gün evin temizliği ile uğraştım. Evim güzel görünmeliydi. Ruhumun mahkum edildiği yalnızlığa -en azından görünürde- mahkum edilmemiş olması gerekiyordu. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi sıcak bir yuva.
Tak, tak, tak
Heyecanlandığımı hissettim. Bir yudum su içtim. Derin bir nefes aldım…
-Merhabalar. Siz Ali Kemal bey olmalısınız. Ben Seyithan.
-Hoş geldiniz. Seyithan bey! Tam zamanında geldiniz.
-Bu konularda çok hassas olduğunuzu öğrendim. Ne yalan söyleyeyim sırf uyanamam diye dün gece içki bile içmedim.
Doğrudan mutfakta ki masaya oturduk. Seyithan hemen evi süzmeye başladı. Son yıllarda zenginliğine zenginlik katmış alkol bağımlısı bir komisyoncuydu. Evimin bulunduğu bölgede bulunan hemen hemen bütün arsalar ortağı olduğu şirket tarafından alınmıştı. Buraya çok büyük bir mini-kent kurma planları vardı. Aslına bakarsanız yıllar yılı bir sürü kişi arsayı benden almak için uğraştı durdu. Çok yüklü miktarlar teklif edildi. Bekledim. Nihayetinde; ustalıkla koyulmuş bir kaç peynir fareyi tuzağa çekti. Seyithan karşımdaydı.
-Kahvenize süt ister misiniz?
-Teşekkürler. Sade rica edeyim.
Kahvelerimizi yudumlarken evle ilgili birazcık bilgi verdim. Bütün bunlarla, sadece ilgileniyormuş gibi yaptığını biliyordum. Burayı ucuza alıp yıktıracaktı. Sahip olduğu şirketin esas amacı şehrin bu tarafını beton yığınına çevirip milyonlarına milyonlar katmaktı. Bir dakika düşünmeden gözden çıkarabilecekleri paranın 10 da 1 ini talep etmiştim. Leş yiyiciler için iştah kabartıcı bir durum!
-İsterseniz evi gezelim birazcık. Söylediğim gibi bende hatırası olan bir yer. Ona iyi bakacak birisine satmak istiyorum. Para benim için önemli değil!
-Tabi tabi. Hiç şüpheniz olmasın. Eşim ve çocuklarım buraya bayılacaklar. En az sizin kadar iyi bakacağız buraya.
Önce alt katı gezdirdim. Her bir odayı, her koltuğu, her çerçeveyi uzun uzadıya anlattım. Sıkıldığını biliyordum. İlgiliymiş gibi gözükmeye çalıştığı her halinden belliydi.
-Kaç çocuğum var demiştiniz?
-Mmm. Şey.. İki.
Gerçekten çocuğu olan insanların bu soruya cevap veriş şekli refleksten ibarettir. Telefonda söylediği sayıyı hatırlamaya çalışanlar ise kem-küm eder.
Üst kattaki odaları gezdik. Son olarak geri dönerken. Koridorun sonundaki odanın önünde durdum.
-Buraya da bakalım, sonra fiyat ve şartları konuşuruz. İyi misiniz?
Bir elini duvara yasladı. “İyiyim iyim. Bir an başım döndü”
-İyi hissetmiyorsanız başka bir gün halledebiliriz.
-Yoo yooo. İyiyim. Bu çocuk odası olsa gerek. En çok burayı merak ediyorum. Lütfen devam edelim.
Kapıyı açtım. Odadan dışarı güçlü bir toz çıktı. 8 sene sonra ilk defa açıldı bu kapı. İçimin acıdığını hissettim. Bir dönem kızımla oyunlar oynadığım, ona masallar anlattığım bu oda; örümcek ağlarına ve ağır rutubete teslim olmuştu. Seyithan bir iki adım geriye gitti. Sırtından güçlüce ittirdim. Bir kaç adım atıp yere düştü. Bir süre bekleyip ağır ağır yaklaştım. Kafasını kaldırmasına yardım ettim. Dişleri kasılmıştı. Korkuyu ve çaresizliği gördüm yüzünde. Bilinci birkaç dakika; en azından söyleyeceklerimi duyabilecek kadar açık kalacaktı.
Yavaşça eğildim. Gözlerime bakmasını sağladım. Göz bebekleri büyüdü birden, 15 dakikadır benimle sohbet eden bu adam ilk defa gerçekten bakmıştı gözlerime. Tam 8 sene önce mahkeme çıkışında göz göze gelmiştik en son. Yüklü bir miktar para ödeyip paçayı kurtarmıştı. Karımı ve kızımı alkol ve hız düşkünü bu ayyaşın umarsız davranışlarının sonucunda kaybetmiştim. Bedel ödetmeye o gün yemin etmiştim.
“Tanıdın” dedim. Para ödeyerek kurtulamayacağı bir odada, belki de hayatında ilk defa korkunun ne olduğunu anlamıştı Seyithan. Ağzından köpükler çıkmaya başladı. Bilinci kaybolmak üzereydi. Bakışlarında yalvarışı ve pişmanlığı gördüm o an. Ağır ağır çıktım sonra…