Sabah otobüse binmek üzere duraktaki yerimi aldım. Hep böyle davranırım. Gözlem yeteneği iyi olan semt ahalisi eminim bunun farkındadır. Eminim tül perdenin arkasında emekli bir çift, “Bak yine aynı saatte, durağa çıktı” diyordur benimle ilgili.
Gözümü diktim yola Ç3’ü gözlüyorum. Ayıptır söylemesi Ç3 o kadar gelmez ki… bazen tüm gün bekleyip eve dönebilirsiniz. Bana sorarsanız Ç3 diye bir otobüs olmayabilir şehirde, sadece böyle bir efsane var, kulaktan kulağa, ağızdan ağza elden elde dolaşmış bu efsane. Herkes inanıyor ama sorsanız ne binebilen var ne görebilen. Yeni bir efsane dolaşıyor bu günlerde şehirde körüklüsü çıkmış diye. “Hadi len” dedim bunu söyleyene. “Çok kabasınız” dedi hoş ve kibar kızıl saçlı kadın. Teşekkür ettim “tanışabilir miyiz?” dedim. “Kalsın” dedi!!! Çok gerekti zaten. Ç3’ü bekliyorum zaten her sabah. Seni mi bekleyeceğim bir de? Değer misin buna? Değmezsin.
Neyse ben durakta beklemeye devam ederken önümden bir kedi geçti. Pisi pisi dedim oralı bile olmadı. Donakaldım birden yahu bu kadar kedi var nereli kardeşim bunlar? Nerden geldi bunlar. Nerden geldilerse oraya dönsünler! Çıldırmıştım, bağırıp çağırmaya başladım ki birden kendime geldim. Sakinleşmeye çalıştım. Biraz abartmıştım sanki. Keskin sirke küpüne zarar. Tarlada izi olmayanın, Harmanda yüzü olmaz!
Bu kedi meselesi kafamdan uzaklaşsın diye. Semtteki binaları saymaya başladım. 1,2,3,4… Bu sırada ufukta onu gördüm. Ç3 geliyordu. Yolun kenarına iyice yaklaştım. Kolumu yere 90 derece olacak şekilde ileriye uzatıp işaret parmağım dışındaki parmaklarımı kapattım. Tam 0 durdu şoför bey. Bindim kutladım. Bayram havası otobüste. Binerken fark etmemişim ama körüklüye binmiş hem de… Eee ne diyelim. Yangına körükle gitmeyin.