kadınca. com yazarı Didem Bektaş moda ve moda anlayışını yorumladı. Bektaş, yazısının finalinde “bir kadın alışverişte durdurulamaz… Sevdiği şeyi mutlaka almalıdır. Kendine yakışması ikinci planda gelir. Kaldı ki, onu sevmesi, onla bütünleşmesi ve ruhunu yansıtması da yetebilir” dedi.
Moda haftaları oluyor, belki gidip podyumda son moda kıyafet veya aksesuarları izliyorsunuz. Belki moda dergilerinin sıkı takipçisisiniz. Modadan çok iyi anlarım, sürekli gelişmeleri takip ederim. Hatta zaman zaman benim giydiğim moda olur diyebilirsiniz. Moda kavramı biraz çelişkili. Her zaman her moda olan size yakışamaz. Böyle bir moda olamaz. Sizin kişiliğinize, belki proporsiyonunuza (boy-kilo-vücut hatları orantısı), ten renginize, saçınıza, gözünüze, vücut şeklinize ve ruhunuza yani zevkinize uyan şeyleri giyin ve takın. Ancak bu şekilde şık ve güzel olursunuz.
Bu dediğim erkekler için de geçerli elbette. Sahne ve şov dünyasının insanlarının giydikleri günlerce olay olur gündemden düşmez. Siz siz olun bunları yaptırmaya, bulmaya ve giymeye kalkışmayın! Düşünsenize çiğ etten yapılma elbiseyle yarı çıplak dolaştığınızı! Neyse işin şakası bu tabii. Moda denilince bile yerinde duramayan, yazımı bile okurken heyecanlanan hanımlar var biliyorum. Alışveriş, moda, yenilik, güzellik, estetik, uyum…
Bu kavramlar biz kadınlar için var. Peki siz hiç kendinizi incelediniz mi, alıcı gözüyle baştan aşağı? Stiliniz yani kendinize ait bir giyinme zevkiniz, tarzınız var mı? Genelde tezgahtardan veya arkadaşınızdan mı yardım alırsınız? Zor mu beğenirsiniz, saatlerce alışveriş mi yaparsınız? Pahalı kıyafetlerle şık olacağınızı mı düşünürsünüz? Nasıl kombinlerden hoşlanırsınız, sizi yansıttığını düşünürsünüz? Aslında bu soruların cevabı çok basit. Aynaya haftanın her günü dikkatlice bakın ve not edin. Haftanın sonunda az çok tarzınızı anlarsınız.
Spor mu, klasik mi, seksi – feminen mi, ciddi mi, maskülen mi, abartılı mı? Sizin moda zevkiniz nedir? Tamamen ruhunuzu ve karakterinizi yansıtan şeyleri farkında bile olmadan seçiyor, alıyor ve kullanıyoruz hanımlar. İşin özü de bu. Sonuçta birinde görüp beğendiğimiz bir elbisenin ya da bir çantanın peşinden koşsak bile, o kombini ya da parçayı beğenmemiz, bunun altında da ruhumuzu yansıttığını düşünmemiz yatıyor. Siz capcanlı, renkli, sosyal, konuşkan ve kadınsı iseniz, kırmızıyı her yerde çekinmeden kullanırsınız.
Kırmızılar içinde çok da rahat hissedersiniz. Sakin ve çekingenseniz, ya pastel tonları ya da soyutlayan koyu renkleri seçebilirsiniz. Moda anlayışınız zevkinize kalmış. Ben çok zevkliyimdir, modadan iyi anlarım, ne giysem yakışır diye bir şey kesinlikle yok. Maalesef ne giysek yakışmaz. Bu dünya güzeli seçilen bir kadında da aynıdır, sizinle ilgisi yok. Modayı geçtim, herhangi bir parçanın size uymadığı taktirde yakışması ve güzel göstermesi de imkansız.
Bir de vitrinde ya da mağazada görür görmez aşık olduğumuz parçalar var ki sormayın. O an mutluluktan uçabiliriz. İşte o, hayalim, onu buldum ve hemen denemeliyim hissi gelir. Bazen denemeden bile alabiliriz. Rengi, kumaşı, deseni, dokusu belki markası ya da yine stil ikonlarında gördüğümüz bir parça ise aşık olur ve alırız. Bence bu durumlarda yapılacak fazla bir şey yok.
Çünkü bir kadın alışverişte durdurulamaz… Sevdiği şeyi mutlaka almalıdır. Kendine yakışması ikinci planda gelir kaldı ki, onu sevmesi, onla bütünleşmesi ve ruhunu yansıtması da yetebilir. Seçtiğiniz kıyafet, aksesuar ve ayakkabı tamamen zevkinize ve size kalmış. Yeter ki, zorlama olmadan, isteyerek alın ve güle güle kullanın…
Derleyen: Dilek Akşen