23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dün tüm Türkiye’de kutlandı. Çocuklar eğlensin diye pek çok etkinlik de vardı. Tabii bir de bu tür bayramların vazgeçilmezi haline gelen folklor gösterileri…
Folklor aslında inanılmaz geniş bir kavram. İçine yaşadığınız toplumun kültür mirasını sığdırabileceğiniz kadar hem de.
Peki, biz bunu yozlaştırmayı nasıl başarıyoruz?
Mesela dünkü kutlamalarda Ankara’nın Bağları isimli türkü ile halk oyunları gösterisi yaparak.
Çocuklara kuru kuru şiir okutup; Ulusal Egemenlik fikri ile ilgili ezbere birkaç bilgi vermekten başka hiçbir şey yapmayarak hem yüzlerini hem de kafalarının içini boyuyoruz.
Demek istediğim şey “Çocuklar eğlenmesin” değil, altını çizeyim.
Çocuklar hem eğlensin hem de 23 Nisan tarihinin anlamını kavrayabilecek düzeyde bir eğitimle karşılaşsın.
Doğu Perinçek, Mustafa Kemal’in 23 Nisan’ı çocuklara armağan etmesinin büyük bir yanlış olduğunu söylemiş.
Kesinlikle katılmıyorum.
Ülkenin geleceğine ulusal egemenlik armağan etmeyeceksiniz de daha üst hangi değeri armağan edeceksiniz?
Buradaki sıkıntı çocuklarda değil.
Emaneti iletmesi gerekenlerde.
Sen çocuğa hiçbir şey vermezsen, çıkıp da “yeni nesil de hiçbir şeyi umursamıyor, tek dertleri eğlenmek” diyemezsin.
Önce emanetçi elindekinin kıymetini bilecek ulusal egemenliğin.
Kurtuluş Savaşı ve takip eden yıllarda yaşanan zorlukların ardından fakirlik ve cehalet kaynaklı sorunlar haricinde hep bir mirasyedi gibi elimizdeki mirası tükettik.
Her birimiz yaptık bunu.
Neticede kendiniz kazanmadığınız bir şeyi harcamanız daha kolay olur.
Biz de nineden-dededen kalan varlığı har vurup, harman savurduk.
Haznemiz de boş olduğundan, bizden sonrakine ancak içini dolduramadığımız nutuklar ve bozuk bir ahlâk bıraktık.
Bu çocuklar da büyüyüp, kendi refahları için her türden yanlışı kendi çerçevesinde bir doğruya oturtan bireylere dönüştü.
Yine o muhteşem şarkı düşüyor aklıma tabii…
Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime.
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…