Geçtiğimiz hafta içersinde İstanbul’da EMİT Fuarı vardı. Çanakkale Valiliği başta olmak üzere İl ve İlçe Belediyeleri de eksiksiz bu fuara katıldı. Fuar alanında gösterilen birlik ve beraberlik yaklaşan yerel seçim öncesi tüm yurttaşlara ayrı bir mesaj vermiş oldu.
ÇATOD’un girişimi ile başlatılan kıvılcım, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Bülent Turan’ın girişimleri sonucu büyük bir ateşe dönüştürüldü. Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, Çanakkalelilerin bu isteğine tam destek verince, tüm Türkiye’ye örnek bir gelişme yaşandı.2018 Troya Yılı’nda, Çanakkale’deki tüm otellerin, motellerin doluluk oranı neredeyse yüzde yüze yaklaştı. Çanakkale bürokrasisi ve işletmeleri de bu birlikteliğe ayak uydurunca, ekonominin zorlandığı süreçte bazı işkolları rahat nefes almış oldu. Öyle gözüküyor ki Çanakkale üst düzey bürokratları, siyasetçileri ve işletmecileri 2018 yılı rüzgârını 2019’da da devam ettirecekler. İstanbul’daki EMİT Fuarında, Sayın Valimiz Orhan Tavlı ile Belediye Başkanımız Ülgür Gökhan, eşleriyle birlikte Çanakkale standına gelenleri birlikte karşılayıp ağırlamışlar. Ekonomik saldırıların yaşandığı şu günlerde birlikte olup, tüm zorlukların üstesinden gelmeliyiz.
Bir an önce kooperatifleşmeliyiz…
Cuma Pazarı başta olmak üzere pazarlar ve manavlar yangın yerine döndü. Eskiden düğünlerde nişanlarda altın takılırken, fiyatların son durumuna baktığımızda artık sarımsak ya da taze fasulye takasımız geliyor. Sarımsağın kilosu 40 TL olurken, taze fasulye 18- 20 liradan işlem görmeye başladı. Üreticiye gidip sorduğumuzda para kazanmıyorum diyerek feryat edip üretmekten vazgeçerken, tüketici de artık tane ve kilo ile almak zorunda bırakılıyor. Cumhurbaşkanımız her saat aracılara seslenirken, sorun bir türlü çözüme kavuşmuyor. Türkiye 1970’li yıllarda en ücra köye kadar yayılan kooperatifçiliğe yeniden dönmeli. Bu kez üretim kooperatifçiliğin yanında, tüketim ve pazarlama kooperatifçiliğini de kurup yapılandırmalı. Bunları yaparken, son yıllarda yaşanan kooperatif ağalarına geçit vermemeli, yapı bu şekle kesinlikle dönüştürmemelidir. Hatta mevcut kooperatiflerin de mallarına el koyup anında devletleşmesine imkân sağlamalıdır. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Avrupa üretim ve tüketim işini böyle çözdü. Türkiye de tam çözecek ti ki nedense kooperatifçiliğin, önce solculuk, ardından da soygunculuk olduğu imajını vererek doğmadan öldürmüş oldular. Kurulan kooperatifler, ürün yelpazesini, milli tohumun gelişmesini, ilaç kullanımını, ortak zirai alet edevat alım ve kullanımını programlar. Böylelikle milli sermayeler korunmuş olur. Köyler ve köylüler, Türkiye’nin sırtıdır. Biz köyleri kente getirelim derken, üretimi durdurduk. Kentleri de köye döndürdük. Şimdi köylerde yaşayanlar üretimden uzak. Her köy emekliler cenneti haline dönüştü. Bir an önce kooperatifçilik anlayışını harekete geçirerek elimizden uçup gitmiş olan tarımı yeniden geri kazanmış oluruz. Pazarlar da yangın yerine dönüşmemiş, üreten bir topluma dönmüş oluruz. Bunu hayata geçirirsek, saman ithal etmek yerine, mal ihraç eden ülke oluruz.