Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulanlarından biri kafese kapatıldığı yetmiyormuş gibi bir de gördüğü işkence yüzünden ölen papağan Bahtiyar’dı.
Adı Bahtiyar ama ismiyle müsemma (Fiziksel yapısıyla veya karakteriyle adı örtüşen) olmadığı kesin olan bu kuşun hikâyesi pek çok insanı derinden üzdü.
Toplumun pek çok kesiminden de tepki alan bu olaya bir de “Tutturmuşlar bir kuş, küçücük çocuklar işkence görürken vs…” diye höykürenler de hemen çıktı tabii.
Onlar zaten sanki her insan canı yandığı ya da haksızlığa uğradığında tepki gösteriyor ya da bir şey yapıyorlarmış gibi sağa sola sallamayı pek severler.
Ancak şu noktayı da her daim gözden kaçırırlar: Sen evinde saçma sapan hayatını yaşadığını sanıyorken; kuzunun, kuşun, kedinin, köpeğin hakkını savunanlar hakikaten bir şeyler yapmak için elini taşın altına koyanlar oluyor.
Bu insanlar senin “hayvan” diyerek, her türlü şiddeti ve sömürüyü reva gördüğün, görmezden gelen canlılar da dahil olmak üzere her nerede bir haksızlık görseler “yapmayın” diyecek cesareti kendinde buluyor. Bunu da toplum tarafından dışlanmak ya da zorbalığa maruz kalmak gibi pek çok şeye katlanarak yapıyorlar.
Ve şunu da hatırda tutmak gerektiğini unutmayın; hem ülkemizde hem de dünyamızda insan türünün yaşattığı vahşet öyle boyutlara geldi ki; insanların kendilerini eğlendirmek amaçlı hapsettiği kuşlara bile eziyet etmesi artık herkesin sinir uçlarına dokunuyor.
MARJİNALLER
Her hayvanın (insan dahil), yaşam hakkına, vücut bütünlüğüne saygı duyulması gerektiğini söyleyen; ağzı var dili yok canların sömürülmesinin karşısında duran veganlar toplumca hâlâ marijinal olarak yaftalanırken; hayvan cesedi yiyen, anasından kopardığı yavrunun gırtlağını kesip “süt oğlak-kuzu” diye satan, “bademden süt mü olurmuş?” diye çemkirip, 50 yaşında hâlâ başka bir hayvanın sütünü içmeye çalışan tiplerin bir ton değişik hali bu işkenceciler.
Ve sizler ne zaman ki verdiğiniz parayla bir başkasının acısına sebep olduğunuzun idrakine varacak, pişmanlığını yaşayacak ve bırakacaksınız; ancak o zaman gerçekten onlardan farkınız olacak.
Yoksa içinde yaşadığınız “karıncayı bile incitmem” ikiyüzlülüğünden ömür billâh kurtulamaz, şiddetin tabağınızdan başladığını idrak edemezseniz; başka bir gün kişisel acınızın görmezden gelinmesine de çıkaracak ses bulamayacaksınız.
Bugün Bahtiyar’a, yarın size… Bu işin kaçarı yok.