HAVA DÖKECEK!
Geçen gün bir esnaf dükkânında oturuyoruz. Beş, altı kadın dükkândan içeri girdiler. Konuşmaları ve kıyafetleri değişik. Birisinin telefonu çaldı. Şalvarından çıkarıp konuşmaya başladı. Öyle sıradan bir telefon değil. Akıllı bir alet. Konuşması bitince içeri girdi. Arkadaşlarına, “Filan aradı. Hemen gelin dedi. Pazara uğrayacağız.” Meğer Eceabat’tan gelmişler. Kilitbahir’den sonraki bir Roman köyüymüş. O gün Eceabat’ın pazarıymış. Esas anlatacağımız konu, kadın ablamızın en son söylediği cümle. Konuşmasının sonunda arkadaşlarına, pazara gideceğiz dedikten sonra, “Hava dökecekmiş” sözünü söyledi. Ne kadar güzel bir tabir ‘Havanın dökmesi.’ Yani yağmur yağması. Bazıları da bu tabir için, “Gök ağlıyor” diyor. İnanın çok hoşumuza gitti. Hani, rahmetli Barış Manço, bir şarkısında, “Gökler ağlıyor dostlar, ben ağlamışım çok mu?” diyordu ya… Aynen onun gibi. Aslında köylerimizde kullanılan, kaybolmaya yüz tutmuş, çok tabirler, deyimler var. Bunların gün yüzüne çıkarılıp, kaybolmaması lazım. Çanakkale’ye ilk geldiğimizde, yine bunun gibi güzel bir tabirle karşılaşmıştık. Bir arkadaşımız yakının kaybetmişti. Başınız sağ olsun dedik. O da, “Babamızı sakladık” deyiverdi. Saklamak. Ne güzel, yerinde bir kelime. Bu terim, öldükten sonra dirileceğimizin en güzel anlatımı… Ahrete imanı ne güzel özetliyor. Sakladık. Yani Sur borusu ötünce, kalkmak üzere sakladık. Bu iş, burada bitmedi anlamında…
YENİ MODALAR, KREASYONLAR!
Şimdi diyeceksiniz ki, çocukların giyim kuşamına takıp duruyorsunuz. Neyinize gerek. Bırakın nasıl giyinirlerse giysinler. Haklısınız. Ancak, biz anlatmasak bu yenilikleri kimden duyacaksınız. Geçen bir hanım kızımız durakta bekliyor. Biz de bekliyoruz. Kafasına kilim geçirmiş. Gülmeyin. Vallahi, hani yolluk, kilim var ya, ipten dokunan. Onun gibi kalın urgan, sicim gibi. Renk, renk. Pantolon yırtıklarını söylemiyoruz. O artık doğal hale geldi. Mini etek giymiş. Altında bir çorap, dizlere kadar koyu renk Çizme gibi. Bu da yeni moda demek ki? Vallahi çok incelediğimizi zannetmeyiniz. Önümüzde duruyor. İlgimizi çekti. Zaten çekmeyecek gibi değil. Peki, yakışmış mı? Vallahi yakışmış. Niye yalan söyleyelim. Derken başka bir hanım kızımız gelmiş. Bu da yeni kreasyon. Türbanlı. Ama başka bir detay var. Pantolonu yırtık. Vallahi de billahi de yırtık. Yani modaya uymuş. Oh ne güzel. Başını kapa, gerisini aç. Önemli değil. Şimdi bu oldu mu? Yakıştı mı? Bu nasıl anlayış. Tam, “Altı Kaval, üstü şişhane” misali olmuş. Peki, bu giyim tarzı yakışmış mı? Hayır. Yakışmamış. Doğruya doğru, eğriye eğri. Sorsan bu kızımıza, tesettüre bürünmüş zanneder. Allah ıslah etsin demek yetmiyor. Allah, akıl, fikir, izan versin.
Bu gün fıkra olmasın. Yağmurla başladık, yağmurla ilgili bir şarkının sözleri ile yazımızı noktalayalım. Sağlıcakla kalınız.
Yağmurun sesine bak
Aşka davet ediyor
Cama vuran her damla
Beni harap ediyor
Bu yağmur seni benden
Alıp götüren yağmur
Aşkımızı sel gibi
Silip süpüren yağmur
Her damlada ah ettim
Hayatıma kahrettim
O kadar üzgünüm ki
Seni nasıl kaybettim